16 Mayıs 2022 Dolar Kuru Hakkında Analiz
Son günlerde dolar kuru üzerinde yaşanan dalgalanmalar ve ekonomik belirsizlikler bir kez daha gündemi işgal etti. Özellikle 5-10 Mayıs haftasında yaşanan gelişmelerin, küresel piyasalar üzerinde ciddi etkileri oldu. Fed faiz kararları, enflasyon verileri ve diğer ekonomik göstergeler, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için ekstra bir kur baskısı doğurdu. Zaten beklenen de oldu ve dolar kuru 15 TL üzerine çıkarak 16 lira hedefine emin adımlarla ilerlemeye başladı.
Ülkemizdeki %70'in üzerindeki enflasyon oranı gibi temel ekonomik sorunlarla birlikte, dolar kurundaki hızlı artışın fiyatlara da hızlı bir şekilde yansıması kaçınılmazdır. Bu durum, bana göre "ikinci dalganın başladığını" gösteriyor. Ancak hükümetin halen belirli bir ekonomik program ortaya koymak yerine, düşük faiz oranlarıyla konut alımını teşvik etmeye çalışması, uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm olmadığı aşikardır. Ev ve araba fiyatlarındaki artışlar, arz fazlası olmaması ve hammadde maliyetlerinin yüksek olması gibi sebeplerle düşüş göstermeyecek gibi duruyor. Özellikle döviz kurlarındaki dalgalanmaların araç fiyatlarına doğrudan etkisi olduğu düşünüldüğünde, fiyatların düşüşü zor görünmektedir.
Öte yandan, devletin otomotiv sektörüne yönelik vergi indirimleri gibi popülist uygulamaları, ithalata dayalı tüketim ekonomisini güçlendirmekten öteye gitmemektedir. Geçmişte yapılan israfçı ve plansız vergi indirimlerinin, ülkenin ekonomik sorunlarını derinleştirdiği açıktır. Üretim yerine tüketimi teşvik etmek, uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme stratejisi değildir. Bunun işaretleri geçmiş yıllarda da görülmüş, ancak bu yöndeki politikaların değişmemesi sonucunda ekonomik sorunlar artarak devam etmiştir.
Şimdi geleceğe dair beklentiler hakkında değerlendirme yapmak isteyenlere önerim, geçmişte yaşanan ekonomik döngülerin gelecekte de benzer şekilde tekrarlanabileceğidir. Merkez Bankası rezervlerinde yaşanan 5 milyar dolarlık eksilmenin, ekonomik belirsizlikleri artırdığı ve kısa vadede dolar kurunda artış beklentilerini güçlendirdiği açıktır. Ancak sadece faiz artışı gibi kısa vadeli çözümlerin, temel ekonomik sorunlara kalıcı çözümler getirmesi beklenmemelidir.
Uzun vadede ekonomik istikrar için, üretimi teşvik eden, yatırımı özendiren politikaların belirlenmesi ve uygulanması önem arz etmektedir. Ancak bu politikaların hayata geçirilmesi, iç ve dış politikaların dengelenmesi ve sağlam bir ekonomik zemin oluşturulması gerekmektedir. Geldiğimiz noktada, ekonomik geleceğimizi şekillendirecek adımların atılması gerekmekte ve karar vericilerin bu sorumluluğun farkında olarak hareket etmeleri gerekmektedir.
Son günlerde dolar kuru üzerinde yaşanan dalgalanmalar ve ekonomik belirsizlikler bir kez daha gündemi işgal etti. Özellikle 5-10 Mayıs haftasında yaşanan gelişmelerin, küresel piyasalar üzerinde ciddi etkileri oldu. Fed faiz kararları, enflasyon verileri ve diğer ekonomik göstergeler, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için ekstra bir kur baskısı doğurdu. Zaten beklenen de oldu ve dolar kuru 15 TL üzerine çıkarak 16 lira hedefine emin adımlarla ilerlemeye başladı.
Ülkemizdeki %70'in üzerindeki enflasyon oranı gibi temel ekonomik sorunlarla birlikte, dolar kurundaki hızlı artışın fiyatlara da hızlı bir şekilde yansıması kaçınılmazdır. Bu durum, bana göre "ikinci dalganın başladığını" gösteriyor. Ancak hükümetin halen belirli bir ekonomik program ortaya koymak yerine, düşük faiz oranlarıyla konut alımını teşvik etmeye çalışması, uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm olmadığı aşikardır. Ev ve araba fiyatlarındaki artışlar, arz fazlası olmaması ve hammadde maliyetlerinin yüksek olması gibi sebeplerle düşüş göstermeyecek gibi duruyor. Özellikle döviz kurlarındaki dalgalanmaların araç fiyatlarına doğrudan etkisi olduğu düşünüldüğünde, fiyatların düşüşü zor görünmektedir.
Öte yandan, devletin otomotiv sektörüne yönelik vergi indirimleri gibi popülist uygulamaları, ithalata dayalı tüketim ekonomisini güçlendirmekten öteye gitmemektedir. Geçmişte yapılan israfçı ve plansız vergi indirimlerinin, ülkenin ekonomik sorunlarını derinleştirdiği açıktır. Üretim yerine tüketimi teşvik etmek, uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme stratejisi değildir. Bunun işaretleri geçmiş yıllarda da görülmüş, ancak bu yöndeki politikaların değişmemesi sonucunda ekonomik sorunlar artarak devam etmiştir.
Şimdi geleceğe dair beklentiler hakkında değerlendirme yapmak isteyenlere önerim, geçmişte yaşanan ekonomik döngülerin gelecekte de benzer şekilde tekrarlanabileceğidir. Merkez Bankası rezervlerinde yaşanan 5 milyar dolarlık eksilmenin, ekonomik belirsizlikleri artırdığı ve kısa vadede dolar kurunda artış beklentilerini güçlendirdiği açıktır. Ancak sadece faiz artışı gibi kısa vadeli çözümlerin, temel ekonomik sorunlara kalıcı çözümler getirmesi beklenmemelidir.
Uzun vadede ekonomik istikrar için, üretimi teşvik eden, yatırımı özendiren politikaların belirlenmesi ve uygulanması önem arz etmektedir. Ancak bu politikaların hayata geçirilmesi, iç ve dış politikaların dengelenmesi ve sağlam bir ekonomik zemin oluşturulması gerekmektedir. Geldiğimiz noktada, ekonomik geleceğimizi şekillendirecek adımların atılması gerekmekte ve karar vericilerin bu sorumluluğun farkında olarak hareket etmeleri gerekmektedir.