<a>Benim adım Kara Işık</a>. Güneşin ve yıldızların ışığının altında, gündüz ile gece arasındaki o karanlık ve aydınlık zaman diliminde doğdum. Yaşlı bir bilge, sonsuz kara boşlukta aydınlık ile karanlığın muhteşem dansını bana anlattı. Güneşin ruhu ve yıldızların ışığı sana güç versin dedi. Nehrin sesinde ağacın kokusu ve güneş ile yıldızların ışığında yaşardık. Kutsal ruh bize yeşil şifalı otlar, bilge güçlü atlar, siyah bufalolar, huzurlu geyiklerle et ve deri verdi. Kadınım "Sessiz Ateş", bana şifalı otlar sürerken şarkı söylerdi. Kabilem, büyük bilgenin öğütleri ile avcı kartalın hızı gibi ormanın büyüsünü büyüttü. Bir gün beyaz adam geldi. Önce ormanın ruhunu almaya başladı, ağaçları acımasızca kesti. Geyiklerle, bufaloyu doymadan öldürdü ve akan suyun ruhunu ışığını çaldı. Nehrin büyüsünü bozdu ve içindeki sarı parlak taşları bitene kadar topladı. Daha fazla istedi, tepeleri köstebek gibi oydu. Sonunda beyaz adam topraktan çıkan geceden karanlık kıvılcımla güneş gibi yanan balçığı istedi ve toprağı durmadan deşti. Yaşlı büyük bilgeler, beyaz adamın doğaya karşı işlediği kötülüğe sessiz kalmadı. Güneşin ve yıldızların altında ağıtlar yaktık, ateşin başında. Bir gün beyaz adam geldi ve doymadı. Bizim topraklarımız artık onlara ait olduğunu ve gitmemizi söyledi. Savaştık. Doğanın ruhu ve gururlu atlarımızla onların üstüne korkusuzca saldırdık, oklarımızı ıskalamadık. Tomahawklarımızla kafataslarını parçalarken, onlar korkakça uzaktan ateş üfleyip tepelere kaçtılar. Beyaz adamı avlamak için korkunç bir hırsız çakal sürüsü gibi gece gündüz avladık. Derilerle, atlarla, keskin bıçaklarla ve battaniyelerle hediyeler sunarak artık gitmemizi istemediklerini söyledi. Af ve barış istedi. Yaşlı büyük bilgeler onu dinledi, sizi affedecek olan doğa kutsal ruh dedi ve barış kabul edildi. Halkımın kadınları, çocukları ve yaşlıları battaniyelere dokundukça hastalandı ve toprağın ruhuna gitti. Ormandaki ağaçlar azaldıkça ve nehirdeki balıklar kayboldukça beyaz adam bir kez daha saldırdı. Savaştık. Bir ateş omzumu yaktı. Gözlerimi açtığımda, halkımın bedenleri kirletilmiş ve ruhları kaybolmuştu. Kadınım "Sessiz Ateş" beyaz adamın doyumsuz gözlerine maruz kaldığında, ruhum da parçalandı. Güneşin sıcaklığını ve yıldızların soğukluğunu hissetmeden, karanlığın altında günlerce yürüdüm. Bir gün bir at gördüm. Vahşi ve korkutucu bir savaşçı gibi koşarak bana yaklaştı ve başını eğdi. Gözlerinde, "Sessiz Ateş"in ve halkımın ruhunun izleri vardı. Beni kabul etti, ben de onu kabul ettim. Gündüz ve gece avlanmaya başladık. Okumun ve yayımın sesi hiç susmadı. Tomahawk'ım, beyaz adamın ormana, deriye, ete, sarı parlak taşlara ve güneş gibi yanan kara balçığa olan ihtiyacını artırdı. Kana doymadı, hiç doymayacak. Bir gün, halkımdan bir savaşçı daha buldum. Bir gün bir başkasıyla daha. Bir gün bir başkası daha. "Biz" kalan savaşçılar olarak artık nehrin ruhu ve ışığı kadar azdık, ama her gün sayımız daha da artıyor. Yaşlı büyük bilgelerin öğretileri ile birbirimize destek olduk. "Bir" olduk ve yemin ettik. Bize saygı duymayı, öğretmeyi ve öğrenmeyi öğreten büyük bilgenin yolunda yürüyeceğiz. Bu topraklar, kutsal doğanın insanlarına ve barışa kavuşana kadar, bıçaklarımız kana doymayacak.