Sene 98, ayı tam hatırlamıyorum ama şubat veya mart olabilir. 5 yıllık aktif müzik hayatıma(!) yeni bir soluk vermek amacıyla bir enstrüman çalmayı öğrenmeye karar verdim. Zira o zamana kadar olayım hep karaoke idi. Gerçi okul standartlarının üzerinde blok flüt çalmaktaydım ama müzik zevkimin değişmesiyle birlikte (ılgaz anadolu'nun sen yüce bir dağısın gibi şarkılardan hoşlanmayı bıraktığım zamanlar bunlar) gözümde gitarın önemi artmıştı. Metallica falan dinliyordum artık, kesin gitar çalmam lazımdı. Neyse efendim, maaş günün gelmesiyle birlikte anneye babaya yapışıldı, yalvar yakar para alındı düşüldü ankara yollarına. Yanımda grup arkadaşım var lakin ortada henüz bi grup yok. 1 saat polatlı-ankara arası yolculuk. İzmir caddesi civarında bir müzik mağazasına girildi (adını da hatırlamıyorum). Cepte 35 milyon para. Klasik gitarlar sıra sıra dizilmiş. Tek tek fiyat soruldu. 32 milyona harika bir gitar var, ahşap kasa, verniksiz, ilk bakışta kendini belli eden. Ama ben ne yaptım, 29 milyona rodrigo marka sarı, çirkin bir gitar beğendim. Neden? Çünkü arada 3 milyon fark var. Adam yalvardı resmen alma bu gitarı diye. "bak 3 daha ver bunu al" dedi. Yalan söyledim, "o kadar param yok" dedim. "bir hafta daha bekle, bunu al" dedi. "olmaz" dedim. Zorla aldım o gitarı. Adam ne kadar satmak istemese de aldım. Adamın dürüst bir satıcı olduğunu anlamam 8 ayımı aldı. Az çok bir şeyler öğrenmeye başladığımda, gitarın 7. perdeden sonra hep aynı sesi verdiğini gördüm. ==dızzzzt== Evet, sapı atmıştı gitarın. Yaz mevsiminde 7. perdeden sonra sorun çıkarırken kışın bu sorun 5. perdeden itibaren boy gösteriyordu. Lise yıllarım, bareyle en fazla la minör basabildim. Si bemol basmak için ilk perdede parmaklarımı zorladım. Üniversitede başka gitarlar aldım, başka çeşitlerini çaldım. Peki o gitara küstüm mü? Hayır. Yıllar sonra bile, polatlı'ya her gidişimde onun ne kadar güzel olduğunu görüyorum. Amfiye ihtiyacı olmadığını, gümbür gümbür ses çıkardığını, elektro gitarla asla çıkaramayacağım o tonun tam anlamıyla bana hitap ettiğini.