Annelik vasfına dayanamayıp isyan ettiğim günler oluyor. Bugün onlardan biri. Hava sanki 100 derece. Dışarı çıkılamıyor. Evde bir başıma bebe eylemeye çalışıyorum. Etkinliklerden etkinliklere koşuyoruz. Benim bebe Chucky'den hallice bazen. Her sabah maksimum 5'te içtima verir gibi kalkar. Yaklaşık 4 yıldır hiç şööööyle 8-9'a kadar uyuduğumu bilmem. Gecede kaç kere uyanıyorum onu da Allah biliyor. Bazen sayı 5-6 yı falan buluyor. Çocuk güzel bir şey, yanlış anlamayın. Bir kahkahasına ömrümü veririm. 'Bu dünyaya çocuk mu getirilir yea?' düşüncesinden çok - bu dünyaya o çocuğu kiminle getireceğiniz düşüncesi çok daha önemli. Babalar görüyorum; çocuğuna en az bir anne kadar düşkün - ilgilenen - seven - zaman geçiren. Babalar görüyorum; eşi kendine biraz olsun zaman ayırsın, dinlenebilsin diye kendini harap eden - karşı tarafa empati yapabilen. Çok saygı duyuyorum o insanlara. Güzel adamlar onlar. Ama bi' taraftan da bir boynum bükülüyor. Bunlardan yok bizde. Oldu mu yani. Ben hep tek kişilik dev kadroyduyum. Bugün bir ara artık yorgunluktan ve sıcaktan isyan edip kendimi havaya bakıp “Allah'ım beni niye sevmiyon ya?” derken buldum. Tek kişilik dev kadro anaların kurban olduğum bebeleri; güzel büyüyün, kahkahalarla - sağlıkla büyüyün, ama lütfen biraz hızlı büyüyün. Şöyle biz bi' temiz delirmeden. Annelik: bütün dünyanın yükü sırtına binmiş olsa da, bazen kendine ayıracağın 5 dakikan bile olmasa da, sabahları yorgunluktan gözünü bile açamasan da, depresyonun dibini ekmekle sıyırsan da, sabah 4.30'da uyanıp yavruna kocaman bir gülümsemeyle 'günaydın!' diyerek sarılabilmektir. İşte biz anneler böyle kral insanlarız.