Antakya'yı anlatan içeriği aşağıdaki gibi yazabiliriz:
Antakya, asla unutulamayacak hikayelerin ve izlerin bulunduğu bir şehir. Yıkılmış ve harap olmuş sokaklarında artık sadece toz bulunuyor. Baharın yeşillikleri yerini yıkıntıların ortasından beliren gri ve kahverengi renklere bırakmış durumda. Anılarla dolu eski binalar yerlerini enkazlara bırakmış, ayakta kalmış az sayıdaki hasarlı bina ise belirsiz bir geleceğe terkedilmiş durumda. Antakya, duyguları bir arada hissettiren, insanı derinden etkileyen bir şehir halini almış.
Şehrin içinden geçerken eskiden tanıdık olan bir kokuyu alıp hüzne boğuluyor insan. Konteyner dönercisinin bulunduğu köşede yediğiniz lokma sizi saray caddesindeki eski günlerin hatırasına doğru sürüklüyor. Eskiden sıradan gibi gözüken ama aslında ne kadar kıymetli olduğunu fark etmediğimiz o akşamları özlemle anıyoruz.
Şehri terk etmek isteyenler için birkaç neden var belki de, ama burada kalanlar sabırla ve inatla hayatlarına devam ediyorlar. Var güçleriyle geleceğe tutunmaya çalışıyorlar, bilmedikleri bir yarına karşı direnç gösteriyorlar. Eski alışkanlıklarına sarılmaya çalışsalar da artık her şeyin eskisi gibi olmayacağını anlıyorlar.
Piknik yerlerinde bile deprem riski hatırlatılırken, eski arkadaşlarla yapılan sohbetlerde kaybedilenlerin acısı hala taze. Her bir anı, gözden uzak olsa da hafızalardan silinmeyen yüzler ve seslerle dolu. Antakya, doğup büyüdüğümüz, bizim kimliğimizi oluşturan özel bir şehir. Evimiz belki yıkılmış olabilir ama o yıkıntılar bize aidiyet duygusunu, başka hiçbir yerin veremediği bir hissiyatı veriyor.
Antakya, bir gün yeniden ayağa kalkacak, eskiden olduğu gibi anılarımıza tekrar ev sahipliği yapacak. Uzaklarda yaşayan evlatlarına kavuşmanın hayaliyle yaşamaya devam edecek. Antakya, bizim evimiz, kalbimizin sığınağı.
Antakya, asla unutulamayacak hikayelerin ve izlerin bulunduğu bir şehir. Yıkılmış ve harap olmuş sokaklarında artık sadece toz bulunuyor. Baharın yeşillikleri yerini yıkıntıların ortasından beliren gri ve kahverengi renklere bırakmış durumda. Anılarla dolu eski binalar yerlerini enkazlara bırakmış, ayakta kalmış az sayıdaki hasarlı bina ise belirsiz bir geleceğe terkedilmiş durumda. Antakya, duyguları bir arada hissettiren, insanı derinden etkileyen bir şehir halini almış.
Şehrin içinden geçerken eskiden tanıdık olan bir kokuyu alıp hüzne boğuluyor insan. Konteyner dönercisinin bulunduğu köşede yediğiniz lokma sizi saray caddesindeki eski günlerin hatırasına doğru sürüklüyor. Eskiden sıradan gibi gözüken ama aslında ne kadar kıymetli olduğunu fark etmediğimiz o akşamları özlemle anıyoruz.
Şehri terk etmek isteyenler için birkaç neden var belki de, ama burada kalanlar sabırla ve inatla hayatlarına devam ediyorlar. Var güçleriyle geleceğe tutunmaya çalışıyorlar, bilmedikleri bir yarına karşı direnç gösteriyorlar. Eski alışkanlıklarına sarılmaya çalışsalar da artık her şeyin eskisi gibi olmayacağını anlıyorlar.
Piknik yerlerinde bile deprem riski hatırlatılırken, eski arkadaşlarla yapılan sohbetlerde kaybedilenlerin acısı hala taze. Her bir anı, gözden uzak olsa da hafızalardan silinmeyen yüzler ve seslerle dolu. Antakya, doğup büyüdüğümüz, bizim kimliğimizi oluşturan özel bir şehir. Evimiz belki yıkılmış olabilir ama o yıkıntılar bize aidiyet duygusunu, başka hiçbir yerin veremediği bir hissiyatı veriyor.
Antakya, bir gün yeniden ayağa kalkacak, eskiden olduğu gibi anılarımıza tekrar ev sahipliği yapacak. Uzaklarda yaşayan evlatlarına kavuşmanın hayaliyle yaşamaya devam edecek. Antakya, bizim evimiz, kalbimizin sığınağı.