Babam bana ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak bir öğüt vermişti. “Birini eleştirmeye kalkıştığında,” demişti, “herkesin senin ayrıcalıklarına sahip olmadığını hatırla.” Muhteşem Gatsby kitabının giriş cümlesi gibiydi. O günden beri, okuduğum günden beri (yaklaşık 20 yıldır) hayat felsefemi edindiğim bir kaç şeyden biri bu cümle oldu.
Kimin ne dertlerle boğuştuğunu, kendi iç sesiyle ne tür şeytanlarla savaştığı hakkında kimsenin bir fikri yok. Dert çük gibidir, herkes en büyüğü kendinde zanneder. Çok severim bu lafı da. Antidepresana yaklaşık 2.5 sene önce başladım. Evden anahtar bile almadan fırlayıp çıkıp apartmanın önünde merdivenlere oturup sinir krizi geçirdiğimde. Sigaramı almayı unutmuşum evden çıkarken. Bakkala girip sigara ve çakmak aldım. Bir yanındaki eczaneyi kestirdim gözüme. Böyle hayatı sikeyim diyerek 40 mg antidepresan aldım kendime. Eve geri dönmemin başka bir yolu yok gibi hissettim. Bir pastaneye oturdum. Double bir Türk kahvesi istedim. Sigaramı yaktım. Kahvenin yanında gelen suyla laps diye içtim antidepresanı. Doktora gidecek dermanı bile kendimde bulamadım. Kimseyle konuşmak istemedim. Bazen işte insan kendi karanlığında boğulmak istiyor. Yolun yanlış olduğunu bile bile bazen hepimiz giriyoruz o yola. İnsanız çünkü.
Antidepresan bana hayatı çekilebilir kıldı. Kendimi daha az çaresiz hissettirdi. Artık daha sakin - daha suskundum. Söylemek isterken sustuğum şeyler yoktu artık. Çünkü konuşmaya dermanım bile yoktu. Çok uyudum. Hep uyudum. Sıkıldıkça uyudum.
Ben önceden çok güleç bir insandım. Uzun süre gülmedim. Kahkaha atmayı unuttum. Gerek de duymadım.
Bu böyle gitti 2 sene kadar. Hayatım daha iyi yöne gitmedi. Her bulduğum kuytuda oturup ağlarken buldum kendimi. Ağaç gölgelerinde, belediye banklarında falan hep oturup ağladım. Artık 40 mg da yetmez oldu. Bağımlılığın her türlüsü çok kötü. Kumarı da, ilacı da, uyuşturucusu da, alkolü de, hatta çikolatası da. Her türlüsü. Bu dürtüyle dozunu düşürdüm. Bir süre de 20 mg ile hayatıma devam ettim.
Sağlıklı beslenip elimden geldiğince spor yapmaya çalışıyorum. Bir sabah ödem atayım diye kereviz sapı suyu içmeye çalışırken buldum kendimi. Berbat bir tad. Öğüre öğüre içtim. O esnada konuştuğum bir arkadaşıma geyiğine "Ben bu hayatı kereviz sapı suyu içecek kadar seviyor muyum ya?" dedim.
Seviyormuşum ki o iğrenç kereviz sapı suyunu içtim. E madem ben bu hayatı seviyorum, neden kendimi sürekli susturup sakinleştirmeye çalışıyorum o halde? Uzun uzun düşündüm. 2.5 sene önce en büyük çük de bende - en büyük dert de bende diyerek başladığım dertlerin bir çoğu artık benimle değil. Onları geride bırakmışım. Savaşmışım. Kazanmışım olm. O zaman niye içiyorum bu sikimsonik hapları? Çünkü sakinliğine bağımlıyım. 20 mg'ı 15'e düşürdüm. 15'i 10'a düşürdüm. 10'u 5'e düşürdüm. 5'i hiç'e düşürdüm.
Bıraktım. Kahkaham geri döndü, özlemişim. Neşem geri döndü. Onu da özlemişim. Derdim yok mu? ooo. Tonla. Hala derdim de büyük - çüküm de. Çünkü hayat tam olarak böyle bir şey. Savaştığımız şeyler hiçbir zaman bitmeyecek. Nasıl ki dutun lekesini sadece gene kendi yaprağı çıkarabiliyorsa, kendi derdimizle de kendimiz savaşacağız.
Büyümek tam olarak böyle bir şey. Kullananlara - kullanmak zorunda olanlara - kullanmadan hayata devam edemeyenlere; hepinize iyi niyetle gülümsüyorum. Yargılamadan anlayabiliyorum. Kendi şeytanlarınızla olan savaşınızda galibiyet diliyorum. Geçiyor.
Kimin ne dertlerle boğuştuğunu, kendi iç sesiyle ne tür şeytanlarla savaştığı hakkında kimsenin bir fikri yok. Dert çük gibidir, herkes en büyüğü kendinde zanneder. Çok severim bu lafı da. Antidepresana yaklaşık 2.5 sene önce başladım. Evden anahtar bile almadan fırlayıp çıkıp apartmanın önünde merdivenlere oturup sinir krizi geçirdiğimde. Sigaramı almayı unutmuşum evden çıkarken. Bakkala girip sigara ve çakmak aldım. Bir yanındaki eczaneyi kestirdim gözüme. Böyle hayatı sikeyim diyerek 40 mg antidepresan aldım kendime. Eve geri dönmemin başka bir yolu yok gibi hissettim. Bir pastaneye oturdum. Double bir Türk kahvesi istedim. Sigaramı yaktım. Kahvenin yanında gelen suyla laps diye içtim antidepresanı. Doktora gidecek dermanı bile kendimde bulamadım. Kimseyle konuşmak istemedim. Bazen işte insan kendi karanlığında boğulmak istiyor. Yolun yanlış olduğunu bile bile bazen hepimiz giriyoruz o yola. İnsanız çünkü.
Antidepresan bana hayatı çekilebilir kıldı. Kendimi daha az çaresiz hissettirdi. Artık daha sakin - daha suskundum. Söylemek isterken sustuğum şeyler yoktu artık. Çünkü konuşmaya dermanım bile yoktu. Çok uyudum. Hep uyudum. Sıkıldıkça uyudum.
Ben önceden çok güleç bir insandım. Uzun süre gülmedim. Kahkaha atmayı unuttum. Gerek de duymadım.
Bu böyle gitti 2 sene kadar. Hayatım daha iyi yöne gitmedi. Her bulduğum kuytuda oturup ağlarken buldum kendimi. Ağaç gölgelerinde, belediye banklarında falan hep oturup ağladım. Artık 40 mg da yetmez oldu. Bağımlılığın her türlüsü çok kötü. Kumarı da, ilacı da, uyuşturucusu da, alkolü de, hatta çikolatası da. Her türlüsü. Bu dürtüyle dozunu düşürdüm. Bir süre de 20 mg ile hayatıma devam ettim.
Sağlıklı beslenip elimden geldiğince spor yapmaya çalışıyorum. Bir sabah ödem atayım diye kereviz sapı suyu içmeye çalışırken buldum kendimi. Berbat bir tad. Öğüre öğüre içtim. O esnada konuştuğum bir arkadaşıma geyiğine "Ben bu hayatı kereviz sapı suyu içecek kadar seviyor muyum ya?" dedim.
Seviyormuşum ki o iğrenç kereviz sapı suyunu içtim. E madem ben bu hayatı seviyorum, neden kendimi sürekli susturup sakinleştirmeye çalışıyorum o halde? Uzun uzun düşündüm. 2.5 sene önce en büyük çük de bende - en büyük dert de bende diyerek başladığım dertlerin bir çoğu artık benimle değil. Onları geride bırakmışım. Savaşmışım. Kazanmışım olm. O zaman niye içiyorum bu sikimsonik hapları? Çünkü sakinliğine bağımlıyım. 20 mg'ı 15'e düşürdüm. 15'i 10'a düşürdüm. 10'u 5'e düşürdüm. 5'i hiç'e düşürdüm.
Bıraktım. Kahkaham geri döndü, özlemişim. Neşem geri döndü. Onu da özlemişim. Derdim yok mu? ooo. Tonla. Hala derdim de büyük - çüküm de. Çünkü hayat tam olarak böyle bir şey. Savaştığımız şeyler hiçbir zaman bitmeyecek. Nasıl ki dutun lekesini sadece gene kendi yaprağı çıkarabiliyorsa, kendi derdimizle de kendimiz savaşacağız.
Büyümek tam olarak böyle bir şey. Kullananlara - kullanmak zorunda olanlara - kullanmadan hayata devam edemeyenlere; hepinize iyi niyetle gülümsüyorum. Yargılamadan anlayabiliyorum. Kendi şeytanlarınızla olan savaşınızda galibiyet diliyorum. Geçiyor.