İnsan ulaşamadığı her şeyi özler, ulaştığı her şeyi değersiz bulur. Bu doğanın gereği gibidir; arzumuz bize hep bir sonraki şeyi, daha fazlasını vaat eder. Schopenhauer "arzulanılan şeyi elde etmek onun ne kadar nafile olduğunu keşfetmektir" der. Seneca arzu duyulan şeylerin doğasının nötr olduğunu söylerdi, fakat Zizek haklı olabilir: "Arzu tutarsızdır, asla doyurulamaz, tam olarak tatmin edilemez çünkü doğası tutarsızdır; çünkü nesnesi yanıltıcıdır."
İnsan arzu obezidir. Modern insanın beynindeki haz merkezini kontrol edemez. Araştırmalar, vücut kitle endeksine göre obez olanların bile büyük çoğunluğunun psikolojik obez olduğunu gösteriyor. Yemek-haz sarmalı insanları yemeğe bağımlı hale getiriyor.
Aslan gibi doğanın doymuşluğunu hayal edelim: Bir ceylan avladıktan sonra, bir sonraki peşinden koşmaz. İnsan ise doyumsuz bir varlıktır. Arzuları ise ele avuca sığmaz, sınırsız.
Schopenhauer "ne doymaz bir varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun tohumudur, dolayısıyla onun ebediyen doyurulamaz arzularının sonu yoktur." derken modern insanı kastetmiyordu sanırım.
Modern insan, kapitalizmin oyuncağı, arzularının kölesi oldu.
Lacan'da arzunun değeri bulur. Spinoza'nın "arzu insanın özüdür ve insanın kendi varlığında devam etmek için yaptığı bir çabadır" sözünü Lacan takip eder. Spinoza'ya göre insan olmak arzu duymak demektir.
Lacan, arzu etiği ile insanın doğasını kavrar. "En derinindeki arzuna uygun davrandın mı?" sorusunu temel alır. Lacan anlaşılmaz, ele geçirilemez ve kayıp bir karaktere sahip arzunun kökenlerini araştırır.
Lacan'a göre, arzunun sahip olduğu tek şey eksiktir. Çünkü nesnesine sahip olduğu anda ortadan kaybolur.
İnsan sürekli olarak arzulayan bir özne olarak hayatına devam eder. "Kişi en sonunda arzu ettiğini değil arzusunu sever" der Nietzsche.
Kapitalizm, arzu üzerinden özneleri yönlendirir ve arzularının devam etmesine elverişli ortam yaratır. Yeni teknolojilerle özneyi metaya bağımlı hale getirir.
Lacan'ı görmezden gelmek mümkün değildir, zira arzu söz konusu olduğunda Lacan'ın varlığı kaçınılmazdır.
İnsan arzu obezidir. Modern insanın beynindeki haz merkezini kontrol edemez. Araştırmalar, vücut kitle endeksine göre obez olanların bile büyük çoğunluğunun psikolojik obez olduğunu gösteriyor. Yemek-haz sarmalı insanları yemeğe bağımlı hale getiriyor.
Aslan gibi doğanın doymuşluğunu hayal edelim: Bir ceylan avladıktan sonra, bir sonraki peşinden koşmaz. İnsan ise doyumsuz bir varlıktır. Arzuları ise ele avuca sığmaz, sınırsız.
Schopenhauer "ne doymaz bir varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun tohumudur, dolayısıyla onun ebediyen doyurulamaz arzularının sonu yoktur." derken modern insanı kastetmiyordu sanırım.
Modern insan, kapitalizmin oyuncağı, arzularının kölesi oldu.
Lacan'da arzunun değeri bulur. Spinoza'nın "arzu insanın özüdür ve insanın kendi varlığında devam etmek için yaptığı bir çabadır" sözünü Lacan takip eder. Spinoza'ya göre insan olmak arzu duymak demektir.
Lacan, arzu etiği ile insanın doğasını kavrar. "En derinindeki arzuna uygun davrandın mı?" sorusunu temel alır. Lacan anlaşılmaz, ele geçirilemez ve kayıp bir karaktere sahip arzunun kökenlerini araştırır.
Lacan'a göre, arzunun sahip olduğu tek şey eksiktir. Çünkü nesnesine sahip olduğu anda ortadan kaybolur.
İnsan sürekli olarak arzulayan bir özne olarak hayatına devam eder. "Kişi en sonunda arzu ettiğini değil arzusunu sever" der Nietzsche.
Kapitalizm, arzu üzerinden özneleri yönlendirir ve arzularının devam etmesine elverişli ortam yaratır. Yeni teknolojilerle özneyi metaya bağımlı hale getirir.
Lacan'ı görmezden gelmek mümkün değildir, zira arzu söz konusu olduğunda Lacan'ın varlığı kaçınılmazdır.