2000'lerin başı. Askere gideceğim. Benden bi sik olmaz bari askere gidip aradan bu olayı çıkarayım da işe girip evlenirim belki diyorum. Mahalledeki platonik aşkım Esra'yla. Mahallede beraber takıldığımız arkadaş grubumuz var işte. Herkes biliyor benim ondan hoşlandığımı. Orhan diye bi kankam var, her sırrımı paylaştığım. Gitmeden o feodal kafayla diyorum ki Orhan'a yengenle ilgili bi gelişme olursa benimle paylaşırsın. Hele hele ergen feodal kafaya bak. Kızla sevgili bile değilim ama herkese bu kız benim sevgilim aman yan bakmayın ayarı veriyorum cücük beynimle. Askere gittim. Şimdiki gibi telefon olayı da yok. Ayda bir ankesörlüden arkadaşları falan arıyorsun işte. Orhan'a diyorum yengen nasıl? Ne yengesi aq kızla arkadaşlığım bile yok, yavşak arkadaşlarım yanaşmasın diye kendi kendime strateji geliştiriyorum güya. Orhan da bana bi sıkıntı yok falan diyor. Ulan askerden bi döndüm, Orhan kadar samimi olmasam da bi arkadaşım bana aynen şunları söyledi: Biko burda senin manitaya 31 çekmeyen kalmadı, hatta Orhan bile arkadaşlık teklif etti. Mına koyim ellerinden gelse neler yapar belki ibneler? Sonra tabi hemen iş bulamadığım için evlendi o ara Esra. Aradan yıllar geçti ve öğrendiğim şey şu; bırak sevgiliyi arkadaşa emanet etmeyi, babana bile emanet edemezsin. Insanoğlu çiğ süt emmiştir arkadaşlar, gerisi tefarruattır.