Osmanlı'nın Avrupa'nın çılgınca gelişimine tepkisiz kalmamı sağlayan bir sorunsal var. Yıllardır "Osmanlı" kelimesini duyduğumda içimde bir heyecan oluşurdu, ama şimdi bu kelime beni dumura uğratıyor. Meb müfredatındaki kitaplarda Osmanlı'nın gelişimini aradım ama bulamadım. Sonra Madir Kısıroğlu, Ustafa Marmara, Şahmet İmşirgil'in kitaplarına baktım. Ne yazık ki, bol bol övgü dışında bir şey bulamadım. Bu kitaplar sadece gaz ihtiyacını karşılayabilir, farkına vardım. Bir de Cumhuriyet'e karşı lanet okumaları varsa şaşmamalı, sanki Osmanlı mükemmelmiş de Cumhuriyet beğenilmiyormuş gibi bir hava var. Peki, bizim sultanlar bir gecede 19 kardeşi katlederken Almanya'da Luther, Hegel, Kepler, Leibniz, Alexander von Humboldt, Koch, Planck, Goethe, Schiller, Hoffmann, Heine, Nietzsche, Marx, Mann, Kafka, Brecht gibi bilim adamları ve yazarlar yetişiyormuş. Fransa'ya dönersek, bizim sultanlar Haritacı Piri Reis'i, şair Nefi'yi katlederken onlar Descartes, Pascal, Laplace, Lavoisier, Ampère, Pasteur, Curie, Becquerel, Fermat, Montaigne, Racine, Perrault, Voltaire, Hugo, Dumas, Verne gibi isimleri ortaya çıkarıyorlarmış. Ve sonra şöyle düşündüm, "Ulan kafirleri geç, bir de kuzeyli kafirlere bakayım." Rusya'ya döndüm ve gördüm ki Lomonosov, Mendeleev, Lobachevsky, Borodin, Pavlov, Tsiolkovsky, Pushkin, Lermontov, Dostoevsky, Tolstoy, Chekhov, Gorky gibi isimler de var. Artık Osmanlı'yı duyduğumda heyecanlanmayacağım, bize bakın ve bir de Almanyalılara bakın!