geveze iç ses açık. çokeşliliğe meyilli olurmuş bunu yapanlar. yok artık. hiçbir zaman çokeşli olmadım, çünkü kitapları boş zaman geçirmek için, sağda solda konuşup hava atmak için okumuyorum. yemek yer gibi, su içer gibi okuyorum. içselleştirerek, okuduklarımdan benim meşrebime, mantığıma uygun düşenleri karakterimin parçası haline getirerek. başka türlü yaşamayı bilmediğim için böyle olageldi. bir konudan ve/veya önermeden benim anladıklarımla, insanların genelinin anladıklarının farklı oluşu beni tedirgin ediyor. örneğin eski sevgilimle bir mekana gittiğimizde hep aynı yemeği sipariş ederdi. bense her seferinde farklı bir yemek yerdim, belli bir örüntüm yoktu yemek yeme davranışıyla ilgili. ona garip gelirdi benim değişiklik seviyor oluşum. birden fazla kitap okumam, ya da çayın içine başka şeyler atıp demleyerek yeni tatlar yakalamam da keza. ve bunlara dayanarak beni güvenilmez bulduğunu saklamazdı. beden dilinden, mimiklerinden, bakışlarından anlardım bunu. böyle yapmamın nedeni benim açımdan basit. ben zaten kendiliğinden, birinin zorlamasını beklemeden kural/düzen oluşturmayı seven biriyim. kendimi bir mantığı olduğu sürece bütün kurallara uymak zorunda hissediyorum. yemek, kitap gibi konularda ise kendimi birtakım kurallara hapsetmekte mantıklı bir yan göremiyorum. çünkü bunlar masum eylemler ve beni, benim yaşam düzenimi sekteye uğratacak, bozulmaya yol açacak riskler içermiyorlar. cansız varlıklara da saplantılı şekilde kural, kaide, prosedür uygulayacaksam işim var. insan ilişkileri öyle değildir ama. habire konuşuyorsunuz ya love bombing, gaslighting, breadcrumbing ıvır zıvır. bunlar, cinsel hastalıklar, duygusal çalkantılar, düzgün birine denk gelmeme ihtimali (ki ülkemizde epey yüksek bu), anlayış farklılığından kaynaklanması muhtemel mutsuzluklar ve daha saymadığım olası riskleri barındırır. dolayısıyla insan ilişkilerine karşı tutumun, kitap okuma davranışıyla benzerlik teşkil etmemesi doğaldır. aynı anda birden fazla kitap okumak veya buna benzer başka zararsız eylemler benim için kendi hapishanemden ufak firarlar demek. her insan, -en düzgün insan bile-, arada itlik puştluk serserilik yapmak ister. ben de istiyorum. o ihtiyacımı da böyle gideriyorum. birden fazla kitap okuyarak, hep gittiğim kafede değil de, başka yerde çay ya da kahve içerek, hep kullandığım yolu değil, başka caddeyi/sokağı kullanarak, günde bir demlik yerine iki demlik çay bitirerek...mesela ben de her öğlen; sol eli alyanslı, iş arkadaşlarıyla yemek yemeye gelmiş, fingir fingir konuşan insanlar görüyorum. eve gidince eşlerine surat yapıp iki yabancıyı oynadıklarına eminim. ben de mesela mevcut enerjiyi bu arkadaş denilen dış kapının mandallarına sarf eden insanları güvenilmez buluyorum. evdeki esas kahraman dururken bunlarla gülüşüp vakit geçirmelerindeki riskleri anlamamalarına ve/veya göze alabilmelerine şaşırıyorum. mesela bunlar odaklanıp tek bir kitap okusa ne olur, okumasa ne olur?insanları anlamıyorum. onların da beni anlamasını artık beklemiyorum. kafamdaki dünyayla dışarıdaki bir türlü uyuşmadı, uyuşmayacak gibi görünüyor.