Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Bektaşî inancı

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
[[Dosya:Hallaj.jpg|küçükresim|upright=1.18|Hallâc-ı Mansûr’un Abbâsî Halifesi Mûktedir Bi’l-Lâh’ın emriyle infâzı, (26 Mart 922, Bağdad).]] Hurûfî-Bektâşî inancı Hurûfîlik akımı İranlı bir Şiî mutasavvıf olan “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu. Halep sınırlarından, Batı Anadolu’ya doğru hareket eden “Hurûfîler” Seyyid Nesîmî’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbaycan’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde Hurûfîliği yaydılar. Nesîmî’nin Divânı ve hayat hikayesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye oldu. Nesîmî, daha Fadl’Allah Yezdânî’nin “Hurûfîlik” mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan Hulûl ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı sonucu paylaşmış olan Hallâc-ı Mansûr’un yolunda olarak kabul edildi. Aslen İbâh’îyyûn olan “Hurûfîler”, aynı zamanda Mücessime’den olduklarından dolayı, Cenâb-ı Hakk’ın cisim olarak, Bâtınîliğin esas prensibi olan hulûle olan inançları nedeniyle de “Fadl’Allah Hurûfî” şeklinde belirdiğine inanırlar. Hallâc-ı Mansûr Bektâşî geleneğine göre Hulûl ve ilhad içeren söylemlerinden dolayı, H. 309 / M. 922 yılında zındiklikten idam edilen Hallâc-ı Mansûr da “Seyyid Nesîmî” ile ortak bir inancın kurbanı olması sebebiyle, “Hurûfîler” tarafından yüceltilmektedirler. Bu olay, bütün mutasavvıflar tarafından gerek şiir ve edebiyatta bir ıztırap ve acı konusu olarak, gerekse onun “En-el Hak” sözünün işaret ettiği “Vahdet-i Vücud” düşüncesi ile alakalı olan örnekler arasında sıklıkla bahsedilmektedir. Diğer taraftan, Rıfâ’îyye Tarikâtı Pîri Ahmed er-Rıfai ise Hallâc’ın kötü yönlerini belirtmiş, ve Hallâc’ın sözlerini küfür olarak nitelendirerek onun evliyalığını bile şüpheyle karşılamıştı. Ayrıca, H. 904 / M. 1499’da Sultan Hüseyin Baykara tarafından vezirliğe getirilen Emîr Kemal’ed-Dîn Hüseynî, hazırladığı Mecâlis’ûl-Uşşâk adlı eserin bir bölümünü Hallâc’a ayırmıştı. Mezarı, Bağdad’ın batısında, Ma’ruf Kerhi’nin şehitliğinin olduğunu yerin yanındadır. Hurûfî İnancı “Hurûfîler”, Kur'an-ı Kerîm üzerinde çok zaman harcamışlardır. İslâm’ın resmî sınırlarının dışına çıkmamış görünmek maksadıyla, mûhkemâtı(sağlamlaştırılmış) müteşâbihâtın(mecazi) yerine müteşâbihâtı da mûhkemâtın yerine koymak suretiyle pek çok hurûf (harflerin yerlerini değiştirme, anlam verme) ve hesaplamalar yaparak çeşitli manalaştırma şekilleri oluşturmuşlardır. Hurûf hakkındaki yorumlar Bâtın’îyye’ye göre: İnsan yüzündeki hatlar ile harflerin şekli arasında bazı bağlantıların bulunduğu inancı vardır. İnsan vücudundaki her uzuv bir harfe karşılık gelmektedir. Ayrıca, her uzuv kâinattaki bir tecellînin misalidir. Örneğin, Cesetsiz ruh olmadığı gibi harfsiz de anlam yoktur. Hurûfât ise mânaların cesedidir. Arş, zeka ve ruhun yansıdığı cephedir. Cennet, Cehennem, Sırat, Arafat, yer gök, cin, melek ve benzeri her şey de karşılığı olan tek bir harf ile temsil edilir. Hurûfîliğin kuramına göre insan gözünün biri Cebrail diğeri de Azrail’dir. Cebrail Ali’yi, Azrail’de Muhammed’i temsil etmektedir. Âdem’in yüzü Vech’ûl-Lâh(Allah'ın yüzü)’tır. “Kâb-ı Kavseyn” ise insanın iki kaşıdır. Bu ilişkilerden anlam çıkarmak için bazı hesap ve manalaştırmalar yapılmaktadır. Örneğin, Kur'an-ı Kerîm’de ne kadar “Fadl’Allah” ve “Fazıl” kelimesi varsa hepsi de beklenen Mehdi olan Fadl’Allah Yezdânî’ye işarettir. Nübüvvet(Peygamberlik) yirmi sekiz Huruf-ı Mukattaa’dır. Bu nedenle de ümmîdir. “Hurûfîler” bu yirmi sekiz Arap harfine “Kelime-i Muhammedî” adını verirler. Kur'an-ı Kerîm Velâyet’in Dûnun’undan olan Nübüvvet’e özgü olarak yirmi sekiz harf ile indirilmiştir. Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’nin bu harflere eklediği dört harf “g”, “j”, “ç”, “p” ile birlikte oluşan otuz iki harfe ise “Kelime-i Âdemîyye” adını verirler. Böylece “Veli” de tam otuz iki harfe ulaşmış olur. Esrâr-ı Hurûf’u bilenler “Zümre-i Nâciye” olarak adlandırılan seçkinleri oluştururlar. Bu sınıfa dahil olamayanlar ise hüsranda kalmış olanlardır. Kur'an-ı Kerîm iki kısımdan oluşmuştur. Birinci kısım gizem ve anlam içeren mûhkemâttır. İkincisinde ise dört harften ibaret olan Velâyet te onun içine dahildir. Kur'an-ı Kerîm, mûhkemât, ve sûrelerin başında anlamları bilinmeyen “Elîf-Lâm-Mîm”, “Elîf-Lâm-Mîm-Sâd”, “Elîf-Lâm-Râ”, “Elîf-Lâm-Mîm-Râ”, “Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd”, “Tâ-Hâ”, “Tâ-Sîn-Mîm”, “Tâ-Sîn – Bunlar sana Kur'an’ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.”, “Yâ-Sîn”, “Sâd – Bu öğütle dolu Kur'an’a bak!”, “Hâ-Mîm”, “Ayn-Sîn-Kâf”, “Kâf – Şanlı Kur'an’a andolsun!”, “Nûn – Kaleme, ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri Hakk’îy-Çün!” gibi ya sadece harflerden oluşan ya da başlarında tek harf içeren müteşâbih diye nitelendirilen ayetlerden oluşmaktadır. (Hurûfîler bu noktada anlaşılması güç birtakım hesaplar yapmak suretiyle her şeyin anlamını değiştirerek başka bir hale getirirler). Bu yukarıda sıralanan ve Kur'an’daki yirmi dokuz sûrenin başında yer alan on dört soyut kelime “Kelâm-ı Mahfûz” niteliğinde olup Hurûfîliğe göre Bâtınî anlamlara aittir. Örneğin, “Ayn-Ali/İlîm”, “Mîm-Muhammed”, “Nûn-Nokta”, “Kâf-Hakk/Allah”, “Hı-Hızır”, “Sîn-Arş/28”, “Sâd-Salât”, “Lâm-Levh” demektir. Ebced hesabından başka, bir de “Hesâb-ı Cümeli” vardır. Bu hesapta her harf yalnız bir adede karşılık gelir. Daha ayrıntılı Hurûfî hesap sistemleriyse “Hesâb-ı Tafsili” ve “Cümel-i Kebîr” olarak adlandırılır. İslâm’ın zâhir hükümleri Hurûfîler’in gözünde hiçbir değer ifade etmez. Irak Nebtî ve Kermâtîleri ile Suriye Nusayrîleri ve İran Şîʿa-i Bâtın’îyye’si ve bilumum Dürzîler bu hususta bir benzerlik göstermektedirler. Noktacılık Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’nin vefatından sonra müridi “Ubeyd’ûl-Lâh Mahmud” aynen Bâtın’îyye gibi İbâh’îyyûn olan “Nokta” mezhebini ortaya çıkardı. Ubeyd’ûl-Lâh’a göre birçok noktanın birleşmesiyle meydana gelen harfler, anlamsız birer gölge olup esas olan noktadır. İmâm Zeyn el-Âb-ı Dîn’nin “En-Noktat’ûl-İlm’ûn” sözünün işaret ettiği varsayılan harflerin vücutları mutlaka nokta ile var olur. Hatta, “Vücûd-û Mutllâk” derecesine işaret etmek amacıyla İbranîler’in Kabalâ’sının ikinci kitabı olan Zohar da, Tevrat’ta nakledilmek üzere İbrânî alfabesinin en küçük harfi olan “Yu-Jode” yani “Lâfz” ile tabir edilmektedir. Cabbalisme Yahudi Cabbalisme’i Mukaddes Kitap’ın biri zahirî ve öteki bâtınî iki ayrı mânasının bulunduğu esâsından yola çıkar. Bâtınî mânası kelimeler ve harflerin derin mânasıdır ki, bunun herkes tarafından anlaşılması mümkün değildir. Hurûfîlik’te kullanılan “Kelâm-ı Mâhfûz” (logos endiathetos) ve “Kelâm-ı Melfûz” (logos prophorikos) ayrımı bu yöntemden gelmektedir. Kabalizm etkileri tasavvufa ilk defa “Hâkim Tırmızî” aracılığıyla girdi. “Sabiî Akımları ve Harraf Mektebi” aracılığıyla Fârâbî’nin de haberdar olduğu bu “Kabalizm akımı” “İhvân’ûs-Safa Risaleleri” üzerinde bir hayli etkili olmuştur. Fakat “Bâtınîler”, “Hurûfîler”, “Nôktâvîler” ve bu vesileyle de “Bektâşîler” üzerindeki tesirleri çok daha fazla olmuştur. Yahudilik ve Hurûfîlik Hurûfîlik mesleği, Yahudilerin Kabal ve “Neveflâtunî” inançlarıyla, yorumlama ve üstü kapalı şekilde belirtme temeli üzerine inşa edilmiş bir karışım demekti. Yahudilerin “Kabalâ Mezhebi” ile ortaklık arzeden Hurûfî talimatının en önemli ana kaynağı İbrahim peygambere ait bir konuşmada aşağıda ana hatları verildiği şekliyle şöyle açıklanmaktadır: Sifr’in nakline göre bütün kâinat Kelâm’ûl-Lâh’ın suret ve timsalidir. Kelâm ise İbranî alfebesinde mevcut olan “yirmi iki” harften müteşekkildir. Munzâm olan “On” kadar “Aded-î Asliye” ile birlikte toplamı “otuz iki” eder. Allah bütün âlemleri bu otuz iki harf ve adetten yaratmıştır. Dolayısıyla yaratılışın sırrını anlayabilmek için bu yirmi iki harf ile on kadar adedin Esrar ve Havass’ına dikkat etmek gereklidir. Bu harflerin içerdiği önem ise aşağıdaki şu sözlere dikkat etmek suretiyle anlaşılabilir: “Cenâb-ı Hak”, “Cenâb-ı Rabb’ûl-Cüyûş”, İbranîler’in Tanrısı “Hâyy’û-Kâyyûm” ve “Sultân-ı Cihân Allâh’ûr-Râhman’ûr-Râhîym”. “Allâh’û-Teâlâ’lem-Yezel”, Yahudiler’in Kabalâ Mezhebi’nin ana âkidesinine göre “Allâh’û-Celle-Celâle’hû” nâm-ı ibtisâmını yukarıda sıralanan bu harfler ve adetler aracılığıyla teşkil buyurmuştur. Sufîlik ve Hurûfîlik Çoğu sufîlerin, harflerin çeşitli şekillerine ilişkilendirilen sırlarla ilgili tefsirleri “Hurûfîlik” gibi karıncalı inançların ortaya çıkmasına yönelik teşvikçi yollar açmıştır. Hurûfî Mezhebi ile ilgili olan bazı herkesin anlayamayacağı sözlerin, kendisini mutasavvıf olarak tanıtan şairlerin, hemen hemen büyük bir kısmı tarafından kabul gördüğünden yazmış oldukları eserler, hurûfâta dair pek çok işaretle doludur. Sufî Edebiyatının meşhur şâirlerinden olan ve Hurûfîliğe bağlanmayanların bile harflerin ve kelimelerin işaretlerinin anlamlarına değinen birçok şiirleri mevcuttur. Hatta Muhy’id-Dîn İbn Arabî’nin Şecere-i Numânîyye’si, Şerâf’ed-Dîn Ahmed Bunî’nin Esrâr-ı Hurûf’u ve bu konuda daha birçok âlimlerin sınıflandırmalarından anlaşıldığına göre, inanç yönünden kendilerinden asla şüphe edilmesi mümkün bile olmayan bazı meşhur mutasavvıfların bile eserlerinde harflerle ilgili gizemli ifadeler kullanmaktan kendilerini alamadıkları görülmektedir. Mezhep yönünden Hurûfî olan mutasavvıfanın divanları titizlikle incelenirse bunların içeriklerinde hurûfa sırlar gösteren birçok şiirleri de kapsadıkları anlaşılır. Gerek İran’da ve gerekse Anadolu’da yaşayan Hurûfîler arasında “Üsküdarlı Hâşım Baba” gibi şairler ortaya koydukları eserler aracılığıyla bu mezhebin etrafa yayılması ve yüceltilmesi için bir hayli hizmet etmişlerdir. Hatta Noktacılığın etkisi altında kaldığı anlaşılan meşhur sûfîlerden “Seyyid Ali’ûl-Hemedanî” bile, Vücûd-û Mutllâk’ı “nokta” deyimiyle anılmaktadır. Hurûfîliğin Bektâşîlik üzerindeki etkileri Anadolu’da 13. Asıra damgasını vuran Babâîlik hareketinin devamı niteliğinde olan ve İran Râfizîliği’nin yayılmasına hizmet eden en büyük tarikat, 14. Asrın sonlarında ortaya çıkan Şiîliğin Hurûfîlik mezhebinin şiddetli etkileri altında faaliyetlerini sürdüren Bektâşî Tarikâtı olmuştu. Hurûfîler’in Hacı Bektâş dervişleri arasına sızması [[Dosya:Orde van Ali Perzie 1880 Gritzner 001.jpg|küçükresim|sağ|upright=1.14|Bektâşîlik ve Kızılbaşlık’ta kendisine İsmet (Günahsız) sıfatı atfedilen Ali tasviri; İslam peygamberi Muhammed’den sonra İslâmiyet’i kabul eden ilk erkek olarak resmedilmiş.]] H. 796 / M. 1394 yılında Hurûfîlik akımının kurucusu “Fadl’Allah Yezdânî” idam edilince başta damadı “Ali’ûl-A’lâ” olmak üzere Hurûfîler’in çoğu Kırşehir’deki Hacı Bektâş Dergâhı’na sığındılar. Böylece Hurûfîliği Kırşehir’de Hacı Bektâş Tekkesi’nin yoldaşları arasında Hünkâr’ın talimatı diyerek yaymaya başladılar. H. 822 / M. 1419 yılında vefat eden ve kendisini Hacı Bektâş’ın halifesi olarak tanıtan “Ali’ûl-A’lâ” adındaki bu Hurûfî-Babasının bütün talimatı günümüzdeki Bektâşî inanışlarıyle tam bir birleşme göstermektedir. Aynı zamanda bu tarikata, “Âşık” adı verilen, ellerinde saz ve koltuklarında şarap tulumbaları taşıyan kişileri getirenler de Hurûfîler’dir. Hurûfî – Bektâşîliğin imâni kimliği Bütün “Şîʿa-i Bâtın’îyye” kollarında olduğu gibi Bektâşîler de kendi içlerinde mürid, baba, dede baba gibi ayrı ayrı rütbelere hâiz bazı basamak ve makamlara bölünmüşlerdir. Çeşitli din ve inanışların serpilmiş tohumlarından pek çok örnekler içerdiği gibi, bir ucu Hint felsefesine dayanan tenasüh ve hulûle inanmak ve tüm canlı mahlûkâta karşı aşırı saygı duyguları beslemek Bektâşîliğin ana ilkeleri arasında yer alır. Bektâşî İlâhiyâtı Vahdet-i Vücudun neff-i vücuda kadar vardığı gibi Hristiyanlık ile de ortak tarafları mevcuttur. İslâmiyet’in ruhbaniyet ve keşişliğe şiddetle karşı çıkmasına karşın Bektâşîler de tam aksine evlenmenin aleyhine tavır alır ve alâmeti tecrit olarak da Balım Sultan türbesinin eşiğinde, kulakları doldurarak küpe takmak en yüksek Tevellâ ve Teberra’yı ifade eder. Balkan ve Arnavut Bektâşîliği Osmanlı İmparatorluğu devrinde Yanya’ya, daha sonradan Manastır Vilâyeti’ne bağlı olan Avlonya kasabası Anadolu’daki Hacı Bektâş Ocağı’nın Dedebabalarının çoğunu yetiştirmekteydi. Bütün din ve mezheplere kendi kapısını açmış olan Bektâşîlik, İslâmîyet’in resmî inancını tanımayan çeşitli din ve inanç mensuplarını da kendi sınırları içerisine almakta hiçbir sakınca görmemiştir. Geçmişte “Türkiye Bektâşîleri” arasında Katolik ve Ortadoksluk gibi Hristiyan dininin mezheplerinden olan Rum ve Ermenilere mensup Canlar, Babalar, Dedebabalar ve hatta zâviye yöneten Hristiyan Bektaşiler’e sıkça rastlanmaktaydı. Anadolu’nun vaktiyle İslâm dinine girmemiş olan “Türk Hristiyanları” arasında da pek çok Bektaşi vardı. Avrupa’daki Bektâşîliğin en çok geliştiği bu çevrelerde İslâmiyet duyguları pek zayıf ve gevşek olduğu gibi, yaşamış oldukları Hristiyan bölgelerinde de mevcut olan İslam dışı batıl inançların çoğunu paylaşmaktadırlar. Toska Arnavutları’nın önemli bir kesimi mezheben Câferiyye Şiîliği’nden olup tarikâten ise Bektaşi’dirler. Hurûfî – Bektâşîliğin “Bâtınîler” ile ortak yanları Bektâşîliğin bütün silsilesi Bedr’îyye, Kalender’îyye, ve diğer “Şîʿa-i Bâtın’îyye” mezhepleriyle ortak bir cephe arz etmektedir. Fadl’Allah Hurûfî’nin Bektâşî öğretisi içine yerleştirmeyi başardığı kuralların hâkim olduğu yörelerde, zamanında Şeyh Halife ve Hasan Cevrî’nin müridleriyle diğer Şiî-Babalar tarafından serpiştirilmiş birçok itikatler mevcuttu. “Bektaşilik Tarikatı” Hurûfî etkilerine maruz kaldıktan sonra, Hurûfîliğin inanış ve kuramları hakkındaki esasları içeren Fadl’Allah Yezdânî’nin Câvidannâme’si, Şeyh Sâfî’nin Hakikâtnâme’si, Ali’ûl-A’lâ’nın Mâhşernâme’si, Emîr Gıyâs’ed-Dîn’in İstivânâme’si, Frişte Oğlu’nun Ahiretnâme’si ve yine bu konuda yazılmış olan Aşıknâme, Hidâyetnâme, Mukaddeme’t-ûl-Hâkayık, Muharremnâme-i Seyyid İshâk, Nihâyetnâme, Tûrabnâme, Miftâh’ûl-Gayb, Tuhfet’ûl-Uşşak, Risâle-i Nokta, Risâle-i Hurûf, Risâle-i Fazl’ûl-Lah, ve Viran Abdal risalesi gibi eserler Bektâşî canlarının üstatları tarafından saygı ile eller üstünde tutulmaktadır. “Alâ Zikrihi’s-Selâm Hasan Sâni” ve Elemût Bâtınîleri tarafından İslâmî ibâdetlerin ortadan kaldırılması Hicrî 559 yılının Ramazan Ayı’nın On Yedinci günü 8 Ağustos 1164 tarihinde “Kıyâm-ı Kıyâmet” adıyla anılan günde “Alâ Zikrihi’s-Selâm Hasan Sâni ” Elemût Kalesi’nde yapılan büyük toplantıda bütün dini tekliflerin tamamiyle ortadan kaldırdığını ilan etti. Verdiği demeçte: “Ben İmâm-ı Zamân’ım, emir ve neyh’e ait ne kadar tekâlif mevcutsa hepsini lağvettim. Halk Bâtınen hüdâya merbut kalmalı, Zâhirde ise tamamen hürdür.” Kur'an-ı Kerîm’de anlaşılan mâna zâhirî değil bâtınîdir. Böylece, “Bâtınîler” bütün dini yol gösterimleri ve hatta toplumsal yükümlülükleri bile istinasız kaldırıp atmışlardır. Bu konudaki “Melâhide-i Bâtın’îyye” inancı, bütün “Hurûfi–Bektaşiler” tarafından da aynen paylaşılmaktadır. Hurûfîlik’te ise sadece haftada iki rek’at Cuma Namazı farzı kabul edildikten sonra, geri kalan diğer ibadet hükümlerinin tamamı ve bütün İslâmî mevzuatlar geçersiz kılınmıştır. “Fahr’ed-Dîn-i Acemî” ve Hurûfî-Bâtınîler’in Edirne’de ateşe atılmaları Hurûfîler, 9.Hicrî / 15. Miladi yüzyılda çok sıkı bir kovuşturmaya maruz kaldılar. Osmanlı sınırları içerisine İran’dan, Hindistan’dan ve Türkistan’dan bazı tuhaf dinsel inanç taşıyan dervişlerin girmesi üzerine, hükümet bu garip kılıklı yabancılar aleyhinde soruşturma başlatmak zorunda kalmıştı. Çelebi Mehmed ve Sultân Koca Murad Sâni devirlerinde süregelen bâtınî aşılamanın tortuları, bu yüzyılda tekrar hareketlenmeye başlamışlardı. “Şekayık” yazarı İbn-i Hallikân’nın aktardığına göre “Fahr’ed-Dîn-i Acemî” küfür ve Kur'an'ın koyduğu kurallara karşı gelme suçlamasıyla Edirne’de canlı canlı yakılarak ölüme mahkum olan Hurûfîler’in ateşlerini tutuşturmaya çalışırken bu arada kendi sakalını da dağlamıştı. Bektâşî inancının oluşum sürecinde geçirdiği evreler Kaynakça Kategori:Şiilik Kategori:Bektaşilik Kategori:İslam dini itikad mezhepleri Kategori:İnanç
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri