Bertrand Russell, 20. yüzyılın en etkili filozoflarından biriydi. Zihni bir labirent gibiydi ve sorgulayıcı karakteri ile tanınıyordu. Matematik, mantık, dil felsefesi ve epistemoloji gibi alanlarda önemli çalışmalar yaptı. Rusell'ın düşünceleriyle baş etmek bazen karmaşık olabilirdi, hatta ismini doğru yazamadığı bile söylenirdi. Ancak, modern felsefenin gelişimine büyük katkıları olan önemli bir figürdü. Çaydanlık Teoremi adını verdiği bir argümanı vardı ki, inançları sorgulamak için oldukça etkileyici bir örnekti. Bu teoremle, gökyüzünde, dünya üzerinden hiçbir teleskopla görülemeyen bir çaydanlığın var olup olamayacağını sorguluyordu. Bu aslında bir metafordu. Russell, kanıtlanamayan veya çürütülemeyen inançların anlamsızlığını göstermek amacıyla bu soruyu sormuştu. Örneğin, uzayda, dünyadan görülemeyen bir çaydanlığın var olduğunu iddia etsem, kimse buna inanmak zorunda değil çünkü bu iddiayı destekleyecek somut bir kanıt yoktur. Bu durumda bu inancın ne kadar anlamlı olduğu sorgulanabilir. Russell'ın vurguladığı nokta şuydu: Bilim, gözlem ve deneyimle test edilebilen ve doğrulanabilen verilere dayanır. Kanıtlanamayan veya çürütülemeyecek inançlar, bilimsel olarak mantıksızdır. Gökdeki çaydanlık gibi, mantıksal bir temeli olmayan inançlara saplanmak yerine, somut delillere ve kanıtlara dayalı düşünmek daha önemlidir. Kısacası, Russell şunu söylüyordu: Olağanüstü iddialarda bulunan kişi, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Bir şeyin varlığını iddia eden kişi bunu kanıtlamak zorundayken, aynı şeyin yokluğunu iddia eden kişinin böyle bir sorumluluğu yoktur. Çünkü olmayan bir şeyin varlığını kanıtlamak, bahsi geçen evrensel düzlemin her noktasını tek tek incelemeyi ve yokluğunu ispatlamayı gerektirir ki, bu da imkansızdır.