Az evvel bitirdiğim kitap. Kitapta beni en çok etkileyen şey önce bir sivil sonra da asker olarak yazılmış olması. Bir sivilin gözünden savaş, bir askerin gözünde sivil hayat. O yüzden kitabı ikiye bölerek değerlendiriyorum. Bir sivilin (çocuk-ergen) gözünden Osmanlı’nın son dönemleri, Birinci Dünya Savaşı'nın kucağına atılan toplum ve bunun mikro otorite alanları (aile, mahalle) gibi üzerindeki etkileri bence çok güzel aktarılmış. Sade ama vurucu. Toplumsal roller, evin “erkeği” olmaya mecbur kalan kadınlar, yedi yaşında “adam” oluveren çocuklar. Savaşın tek yıkıcı tarafı can kayıpları değil ne yazık ki ve hiçbir savaş sadece savaş alanında yapılmıyor. Her bir ölen ailesini de öldürmüyor mu giderken? Kitabın bir asker ağzından aktarılan kısımlarını biraz özensiz bulmuştum. San ki aceleye getirilmiş gibi, derinliksiz. Bir askerin askeri okul anıları bunca az olamaz diye düşünmüştüm. Son sözü okurken bu bölümün kırpıldığını öğrendim ve üzüldüm. Kitap iki cilt olabilirdi ve biz ikinci dünya savaşı dönemini de bir askerden öğrenebilirdik. Yine de güzel, okuması keyifli ve bir o kadar da üzücü bir roman. Türk edebiyatı bu ülkenin en aydınlık yüzüdür.