Eve girdiğimizde hemen köşeye otururuz ve gözümüz ayakkabılarımızın üzerindedir. Kapıya girerken veya uzun süre orada durduklarını fark etmeyiz. Ama nedense hep onlara bakarız. Eğer şu anda giydiğimiz ayakkabılarsa, daha da dikkatle inceleriz. Fakat giymediğimiz ayakkabılar pek ilgimizi çekmez. Bu bakışı çoğu zaman farkında olmadan yaparız. Ayakkabının her detayını inceleriz, ayaklarımızın ona verdiği izleri görürüz. O an derinlere dalarsak, ayakkabı bizi geçmişe götürür. Onunla yürüdüğümüz yollara, sokaklara, hatıralara... O ayakkabı tanıklık etmiştir, biliriz. Aynanın karşısında gördüğümüz yüzümüz bile o anıları bize o kadar hatırlatamaz. Ayakkabılar, bir parçamızı içlerinde tuttukları hissine kapılmamıza neden olabilir birden. Belki de ayakkabılar bize, içlerinde sakladığımız bir şeylere dair ipucu verirler. "Senden aldığım formlar var, bende senin izlerin var. Kendine odaklan, içinde sakladığın şeylerle yüzleş, ve sonra beni izlemeyi bırak," der gibi gelir bize. Peki, ayakkabılara ne cevap vereceğiz? Sonuç olarak, hayatla ilgilenenlerin, boş ayakkabılarını izleme takıntısı vardır.