1999 yılı İstanbul-Beşiktaş. Televizyonda Eti sponsorluğunda "Bir Bilmecem Var Çocuklar" adlı yarışma programı yayını yapılıyordu. Büyük Esma Sultan İlk Öğretim Okulu'nda o yarışmaya katılacak 7-8 kişi seçildi. Ben de onlardan biriydim, o zamanlar bir ya da ikiye gidiyordum.
Grup içinde biri yarışacaktı, diğerleri stüdyoda seyirci olarak oturuyordu. Ben şakşakçı tayfadanım.
Yarışma günü geldi, bizi aldılar stüdyoya götürdüler. Konuk olarak Akrep Nalan (Kubattan daha az ünlü bir karakter) vardı. Yarışma başladı, sorular geliyordu, bazen biliniyordu bazen gülünüyordu. Akrep arada şarkı söylüyordu. Stüdyonun köşesinde büyük kulaklıklı bir abla vardı, bize ne zaman alkışlayıp ne zaman susmamız gerektiğini söylüyordu. Biz de ona göre hareket ediyorduk. Yarışma sonunda otobüse bindik. O dönemde Fulya'da oturuyorduk, okul Beşiktaş'taydı. Servisle gidiyor ve geliyorduk. Ben dediklerine göre 18:00'de biteceğini düşünüyordum ama servisimiz 20:00'yi buldu. Servisteki müdür yardımcısına sürekli soruyordum saat kaç oldu diye. Altı geçmişti, babamın çok bekleyeceğini düşündüm. Gelmeyince eve gideceğini düşündüm.
Otobüsten indik, Milettin ailesi çocuklarını alıyorlardı ama benim babam yoktu. Her yerde baktım bulamadım. Tam da gelmeyince eve gittiğini düşündüğüm an aklıma harika bir fikir geldi! Servis yolunu çok iyi biliyordum. Eğer aynı yolu takip edersem eve giderim!
İhlamur Dere Caddesi'ni belki 10 defa geçtim, Kartal'dan sahile oradan tekrar caddeye, tekrar okula kadar yolculuk yaptım. 3-4 defa geçdiğim yerleri hatırlıyorum. Saat 12 gibi olmuştu. Eski bir Toros'un arkasında oyuncak ayı satan bir abiye denk geldim. Bana oyuncak ayı isteyip istemediğimi sordu. Ben yorgun bir tavırla "Oyuncak istemem ama senin cep telefonun var mı?" dedim. Telefonu çıkarıp "Var ne için istiyorsun?" dedi, "Babamı aramam lazım" diye cevap verdim.
O oyuncakçı abinin kızlı erkekli bir grup arkadaşı da vardı, benimle oynuyorlardı, sorular soruyorlardı. Bana baya ilgi gösterdiler. (Olum aranızdan biri bu hikayeye denk gelirse arayın beni, yaşım 33 oldu)
Sonra kalabalık arasından babamın, yani babamın kelinin geldiğini gördüm. "Allahım dünyanın en güzel kelimesi, en güzel parlaklığı!" Koştur koştur geldi. Öyle sıkı sarıldım ki tarifi imkansız. Böbreklerim hala benimle, annem bayılmış, falan filan ama... güzel bir anı oldu işte, fena mı?
Grup içinde biri yarışacaktı, diğerleri stüdyoda seyirci olarak oturuyordu. Ben şakşakçı tayfadanım.
Yarışma günü geldi, bizi aldılar stüdyoya götürdüler. Konuk olarak Akrep Nalan (Kubattan daha az ünlü bir karakter) vardı. Yarışma başladı, sorular geliyordu, bazen biliniyordu bazen gülünüyordu. Akrep arada şarkı söylüyordu. Stüdyonun köşesinde büyük kulaklıklı bir abla vardı, bize ne zaman alkışlayıp ne zaman susmamız gerektiğini söylüyordu. Biz de ona göre hareket ediyorduk. Yarışma sonunda otobüse bindik. O dönemde Fulya'da oturuyorduk, okul Beşiktaş'taydı. Servisle gidiyor ve geliyorduk. Ben dediklerine göre 18:00'de biteceğini düşünüyordum ama servisimiz 20:00'yi buldu. Servisteki müdür yardımcısına sürekli soruyordum saat kaç oldu diye. Altı geçmişti, babamın çok bekleyeceğini düşündüm. Gelmeyince eve gideceğini düşündüm.
Otobüsten indik, Milettin ailesi çocuklarını alıyorlardı ama benim babam yoktu. Her yerde baktım bulamadım. Tam da gelmeyince eve gittiğini düşündüğüm an aklıma harika bir fikir geldi! Servis yolunu çok iyi biliyordum. Eğer aynı yolu takip edersem eve giderim!
İhlamur Dere Caddesi'ni belki 10 defa geçtim, Kartal'dan sahile oradan tekrar caddeye, tekrar okula kadar yolculuk yaptım. 3-4 defa geçdiğim yerleri hatırlıyorum. Saat 12 gibi olmuştu. Eski bir Toros'un arkasında oyuncak ayı satan bir abiye denk geldim. Bana oyuncak ayı isteyip istemediğimi sordu. Ben yorgun bir tavırla "Oyuncak istemem ama senin cep telefonun var mı?" dedim. Telefonu çıkarıp "Var ne için istiyorsun?" dedi, "Babamı aramam lazım" diye cevap verdim.
O oyuncakçı abinin kızlı erkekli bir grup arkadaşı da vardı, benimle oynuyorlardı, sorular soruyorlardı. Bana baya ilgi gösterdiler. (Olum aranızdan biri bu hikayeye denk gelirse arayın beni, yaşım 33 oldu)
Sonra kalabalık arasından babamın, yani babamın kelinin geldiğini gördüm. "Allahım dünyanın en güzel kelimesi, en güzel parlaklığı!" Koştur koştur geldi. Öyle sıkı sarıldım ki tarifi imkansız. Böbreklerim hala benimle, annem bayılmış, falan filan ama... güzel bir anı oldu işte, fena mı?