80'lerin sonunda ve 90'ların başında çocuk olmanın benzersizliğini yaşamak gerçekten ayrı bir ayrıcalıktı. Günümüzde 2000'li yılların çocuklarına bakınca, o eski günlere ve anılara daha da sıkı sıkıya sarılmak istiyor insan. Geçen akşam sokakta otururken yanıma gelen, tanımadığım 11 yaşındaki bir çocuktan bahsetmek istiyorum. Yaklaştığında hemen konuşmaya başladı ve ardı ardına şu cümleler döküldü ağzından: "Eski GTA oyunu Vice City'yi biliyor musun? Counter Strike oynuyor musun? Sitemiz Google Earth'de bile görünüyormuş!". Konuşma uzadıkça uzadı. Bir an için arkadaşlarımla göz göze geldik ve durumu değerlendirdik. Fark ettik ki, artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Eskiden bilye, gazoz kapağı, kuyu, 9 aylık, toplu saklambaç, uçurtmanın düşüp kırılmasıyla gelen hüzün, sapanla oyun arkadaşının başını yarmak, su tabancasına su doldururken kıçını yırtmak, bisikletten düşüp kanlar içinde kalmak, apartmanların zillerine basıp kaçmak, okuldan dönüp clementine izleyip sonra korkudan uyuyamamak, yanına aldığı anahtarı unutup taşların yanına koymak gibi anılar birer birer siliniyor. Artık karşımıza bilgisayar başında Counter Strike gibi oyunlar oynayarak geçirdikleri günlerin en güzel zamanlarını tüketen, gerçek bir çocukluk yaşamamış kayıp nesiller çıkıyor. Onların gerçekten çocuk olup olmadığı tartışılır. Ancak bizim için, bu eski günleri hatırlamak ve anmak büyük bir mutluluk kaynağı olmaya devam ediyor. Geçmişte, 15-20 sene önce çocuk olmanın verdiği holdur-yalnız bir zevk olduğunu bilmek bile bize yetiyor.