Sen*. Çünkü bu çalışmalar kurumsal bir nitelik arz ediyorsa (ki bu içinde yerleşik oldukları kurumsal çevrenin belirlediği bir kurumsallıktır), liberallerin bunu kendi çıkarına kullanması kadar kolay bir şey yoktur. Öyleyse, benim önerim, Zizek'in aksine, örgütlenme değil, her türlü örgütlenmeden kaçmaktır! (organization vs. disorganization)
Yani, diyorum ki, aylaklık edin, aylaklık edelim, işimize gitmeyelim ve kafamıza göre gidelim—değil mi ki aylaklık, kapitalist dizgeye eklemlenmemiş uğraşı temsil eden tek eylemdir! Açıklayalım: Bu yazım yanlışları hala beni rahatsız ediyor ve düzeltmekte zorlanıyorum. Sanırım bu şerefsizler hala orada, bağışlayın artık.
Rivayet odur ki, Jakobenler'in uzlaşmacı Jirondenlere verdikleri müstehzi yanıt imiş: "Citoyens, vouliez-vous une révolution sans révolution?" (Yurttaşlar, hiçbir şeyi devirmeyen bir devrim mi istediğiniz?). Zizek amca bu söze burada ve orada atıfta bulunur. İddiasına göre yeni sol, ya da dizgeye eklemlenmiş şu ya da bu muhalif kuruma verilecek yanıt budur: "You want revolution without a revolution!" (Yukarıdakinin aynısı).
Peki bu ne demek? Zizek amca'yı eleştirmeye geçmeden önce, kendisinin hakkını teslim edelim. Efendim, Greenpeace'tir, Live 8'dir, Fight Club'dır... Bu tür "örgütlenmeler", Zizek'e göre "siyasi" olmadığı için, benim görüşüme göre de "kurumsallaşmış" oldukları için, dizgeye kusursuz bir uyum gösterirler ve bu sayede muhalefet ettiklerini güçlendirirler. Bir çeşit dizgenin güvenlik sübabı işlevi görürler. Çünkü bu tür örgütlenmelerin hedefleri sınırlıdır, ister istemez bir piyasa izleği takip etmek zorundadırlar ve hatta varlıklarını bilinçli ya da bilinçsiz, alenen ya da zımnen liberal siyasete isnat ederler. Ve nihayetinde onu güçlendirirler.
Zizek'in karşı çıkışında haklılık payı olan bir şey daha var. Pek çok aydın, koltuklarını kaybetmek istememekte, ancak yine de bir "devrim"in gerçekleşmesini arzu etmektedir. Buraya kadar sorun yok. Slavoj Zizek ile hemfikiriz, oydaşız.
Fakat Zizek, tüm bu eleştirisini, yukarıda da değindiğim üzere, bu oluşumları herhangi bir "siyasi" örgütlenmeden yoksun olmakla tespit ederek ve zaten bu yüzden de "marjinal" (ben buna itilmiş diyorum) kalmaya mahkumlıkla itham ederek kurmuştur. Burada ilk akla gelen soru, tabii ki, herhangi bir oluşumun "siyasi" boyutunun nasıl tespit edileceğiyle ilişkilidir.
Braudel'in söylediğinden anladığım kadarıyla, dizgenin tanımladığı 'ussallığa' uygun olarak düzenlenmiş toplumlardır. Yani, liberalizm, şu ya da bu zındık ya da mülhid'e (heterodoks diyelim bunlara kısaca) yaşam olanağı tanır ve hatta bazılarını bu yaşama alanına yerleşmek üzere teşvik eder. Küçük bir örnek bunu açıklar sanıyorum: Son zamanlarda Amerikan akademi camiasının kişileri çalışmaya en çok teşvik ettikleri alanlar sömürgecilik sonrası çalışmalar ve LGBT üzerine olan çalışmalardır.
Öyleyse, benim önerim, Zizek'in aksine, örgütlenme değil, her türlü örgütlenmeden kaçmaktır! (organization vs. disorganization) Yani, diyorum ki, aylaklık edin, aylaklık edelim, işimize gitmeyelim ve kafamıza göre gidelim—değil mi ki aylaklık, kapitalist dizgeye eklemlenmemiş uğraşı temsil eden tek eylemdir!
Yani, diyorum ki, aylaklık edin, aylaklık edelim, işimize gitmeyelim ve kafamıza göre gidelim—değil mi ki aylaklık, kapitalist dizgeye eklemlenmemiş uğraşı temsil eden tek eylemdir! Açıklayalım: Bu yazım yanlışları hala beni rahatsız ediyor ve düzeltmekte zorlanıyorum. Sanırım bu şerefsizler hala orada, bağışlayın artık.
Rivayet odur ki, Jakobenler'in uzlaşmacı Jirondenlere verdikleri müstehzi yanıt imiş: "Citoyens, vouliez-vous une révolution sans révolution?" (Yurttaşlar, hiçbir şeyi devirmeyen bir devrim mi istediğiniz?). Zizek amca bu söze burada ve orada atıfta bulunur. İddiasına göre yeni sol, ya da dizgeye eklemlenmiş şu ya da bu muhalif kuruma verilecek yanıt budur: "You want revolution without a revolution!" (Yukarıdakinin aynısı).
Peki bu ne demek? Zizek amca'yı eleştirmeye geçmeden önce, kendisinin hakkını teslim edelim. Efendim, Greenpeace'tir, Live 8'dir, Fight Club'dır... Bu tür "örgütlenmeler", Zizek'e göre "siyasi" olmadığı için, benim görüşüme göre de "kurumsallaşmış" oldukları için, dizgeye kusursuz bir uyum gösterirler ve bu sayede muhalefet ettiklerini güçlendirirler. Bir çeşit dizgenin güvenlik sübabı işlevi görürler. Çünkü bu tür örgütlenmelerin hedefleri sınırlıdır, ister istemez bir piyasa izleği takip etmek zorundadırlar ve hatta varlıklarını bilinçli ya da bilinçsiz, alenen ya da zımnen liberal siyasete isnat ederler. Ve nihayetinde onu güçlendirirler.
Zizek'in karşı çıkışında haklılık payı olan bir şey daha var. Pek çok aydın, koltuklarını kaybetmek istememekte, ancak yine de bir "devrim"in gerçekleşmesini arzu etmektedir. Buraya kadar sorun yok. Slavoj Zizek ile hemfikiriz, oydaşız.
Fakat Zizek, tüm bu eleştirisini, yukarıda da değindiğim üzere, bu oluşumları herhangi bir "siyasi" örgütlenmeden yoksun olmakla tespit ederek ve zaten bu yüzden de "marjinal" (ben buna itilmiş diyorum) kalmaya mahkumlıkla itham ederek kurmuştur. Burada ilk akla gelen soru, tabii ki, herhangi bir oluşumun "siyasi" boyutunun nasıl tespit edileceğiyle ilişkilidir.
Braudel'in söylediğinden anladığım kadarıyla, dizgenin tanımladığı 'ussallığa' uygun olarak düzenlenmiş toplumlardır. Yani, liberalizm, şu ya da bu zındık ya da mülhid'e (heterodoks diyelim bunlara kısaca) yaşam olanağı tanır ve hatta bazılarını bu yaşama alanına yerleşmek üzere teşvik eder. Küçük bir örnek bunu açıklar sanıyorum: Son zamanlarda Amerikan akademi camiasının kişileri çalışmaya en çok teşvik ettikleri alanlar sömürgecilik sonrası çalışmalar ve LGBT üzerine olan çalışmalardır.
Öyleyse, benim önerim, Zizek'in aksine, örgütlenme değil, her türlü örgütlenmeden kaçmaktır! (organization vs. disorganization) Yani, diyorum ki, aylaklık edin, aylaklık edelim, işimize gitmeyelim ve kafamıza göre gidelim—değil mi ki aylaklık, kapitalist dizgeye eklemlenmemiş uğraşı temsil eden tek eylemdir!