Ramazan ayının biriydi. Annem 36 yaşındaydı. Babamın kardeşlerimizden birini subay okulu sınavları için İstanbul'a götürdüğü bir pazar günüydü. Bir gün önceden annemin ramazan hazırlıklarına başlamıştı. Tüm gece uyumadı. Sahurdan sonra da o bitmek bilmez enerjisiyle sürekli bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Geride kalan dört çocukla hasır nehir olduğumu hatırlıyorum. O gün evdeki havadan beni ne kadar bunalttiğini, en küçük kardeşimle arabaya atlayıp şehrin her yerine gidip geldiğimizi, gezecek yer kalmayınca anneannemize gittiğimizi, adeta evdeki o havadan kaçtığımı hatırlıyorum. Vedat kapıda görünce kaçtığım şey beni orada bulduğunu anladığını da hatırlıyorum. Annem bayılmış olduğunu söyledi. Mobiletle hızla eve gittigimizde annem mutfakla salonun arasında kalmıştı. Gözleri bakiyordu ama hareketsiz duruyor gibiydi. Hemen bir taksi çağırdık -telefon olmayan yıllardı nasıl çağırdık ki hiç hatırlamıyorum- alıp sağlık karnesiyle beraber Tepebaşı SS'ye götürdük. Yol boyu ağlamak, ağlamamak arasında gidip geldiğimizi hatırlıyorum. Taksiye para verdik mi? Kim verdi? Hatırlamıyorum. Ancak yol boyu ablamın -Anne nolur ölme- diye ağladığını hatırlıyorum. Ben de içimden dua ediyor, bir yandan da soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum. Annemi acile aldılar. Annemi suursuz konuşamadan sedyede yatıyordu. Doktor (??) gelip ayaklarının altını sivri bir şeyle çizdi. Annem buna ayaklarını karnına doğru çekerek tepki verdi. Doktor (??) "Alın bunu götürün, ac bu, bunu doyurun" dedi. Acil servis Ramazan ayının ilk günü vakalarıyla doluydu. Oruç tutan, açan insanlar belki de. Biz bir başka taksiyle annemi eve getirdik. Bahcede saatlerce gelen giden cahil komşuların önerileri, ağzına tepmeye çalışılan yemekler, komşunun hemşire olan iki kızının durumu anlayamama salaklıkları (doktorun ardından) arasında havanın karardığını ve annemin hala kendine gelmediğini, daha sonra devlet demiryolları hastanesine kaldırıldığını, orada ilgili servis doktorunu bulamadım, mobiletle her verilen adrese gitme ve nihayet beyninde emboli / kan pıhtısının sebep olduğu tıkanma ile bir süre hafıza kaybı, daha sonra 22 yıl birlikte yaşadığı ve sonunda ölümüne sebep olacak olan sol tarafının felç olması ile sonuçlanan bir medikal uygulama olduğunu derin bir üzüntü ile hatırlıyorum. Acaba "Hemen bir başka hastaneye götürseydik", "Babam şehir dışında olmasa idi", "Acaba o işlemi yapan adam doktor mu idi", "Adı neydi", "Serefli miydi, serefsiz miydi" ile geçen yıllar. Bizler için her şey çok ama o kadar güzel olacak olsa da o kişinin işi bilen biri olsaydı. O gün bugun ne iş olursa olsun işini iyi yapan insanları çok seviyorum, işini iyi yapmayan herkesten nefret ediyorum. İyi yapmayacaksan lütfen kaybol. Bugün bilinen bir gerçek ki bu "stroke"larda ilk üç saat içinde yapılan müdahale hastayı tamamen eski haline döndürebiliyor.