"Ebeveyn Yalanları: Taksim Meydanındaki Işıklar"
Yıl 1965... Taksim Meydanı'ndaki devasa ışıklar, şehrin geceleri aydınlanmasındaki en dikkat çekici unsurlardan biriydi. Bu ışıkların gizemli kökeni ise, yıllar boyunca ebeveynler tarafından çocuklarına anlatılan ve gerçeklik ile efsanenin iç içe geçtiği bir hikayeye konu oldu.
Hikayemizin kahramanı, küçük bir kız çocuğu, bu ışıkları merakla ve hayretle izlerdi. Bir gün cesaretini toplayarak babasına sordu: "Baba, bu ışıkları kim yaptı?"
Babanın cevabı, kız çocuğunun hafızasında yıllar boyunca kalacak bir yalanydı: "İşte evladım, çok eskiden beridir biz brezilyalı kardeşlerimize karabiber satardık. Onlar da bize minnettarlık göstererek bu muhteşem ışıkları hediye ettiler."
Kız çocuğu, bu cevaba ilk duyduğunda büyük bir gurur hissetmişti. Brezilya'nın dostluğunun ve cömertliğinin simgesi olarak gördüğü bu ışıklar, yıllar geçse de hafızasından silinmedi. Ancak büyüdükçe, bu hikayede bir şeylerin ters gittiğini hissetti.
Gerçek şu ki, Taksim Meydanı'ndaki ışıklar, yerel yönetimin ve şehir planlamacılarının vizyonunun bir ürünüydü. Brezilya ile hiçbir bağlantısı yoktu. Kız çocuğumuzun ebeveynleri, kendi muziplikleri ve eğlenceli espri anlayışları nedeniyle bu hikayeyi uydurmuşlardı.
Bu yalan, yıllar boyunca kız çocuğunun zihninde farklı sorular ve düşüncelere yol açtı. Ebeveynlerimizin bize anlattığı diğer hikayeler de mi yalandı? Gerçeklerle hayal dünyası arasındaki çizgi ne zaman bulanıklaşmıştı?
Bu hikaye, ebeveynlerin bazen masumiyetle uydurdukları yalanların, çocukların algılarını ve gerçeklik anlayışlarını nasıl şekillendirebileceğine dair bir hatırlatma niteliğindedir. Taksim Meydanı'ndaki ışıklar, brezilyalı dostlarımızın cömertliğinin simgesi olarak kalmaya devam etse de, bu hikayenin ardındaki gerçek, ebeveynlerimizin muziplik dolu espri anlayışı ve yaratıcı yalanlarıdır.
Yıl 1965... Taksim Meydanı'ndaki devasa ışıklar, şehrin geceleri aydınlanmasındaki en dikkat çekici unsurlardan biriydi. Bu ışıkların gizemli kökeni ise, yıllar boyunca ebeveynler tarafından çocuklarına anlatılan ve gerçeklik ile efsanenin iç içe geçtiği bir hikayeye konu oldu.
Hikayemizin kahramanı, küçük bir kız çocuğu, bu ışıkları merakla ve hayretle izlerdi. Bir gün cesaretini toplayarak babasına sordu: "Baba, bu ışıkları kim yaptı?"
Babanın cevabı, kız çocuğunun hafızasında yıllar boyunca kalacak bir yalanydı: "İşte evladım, çok eskiden beridir biz brezilyalı kardeşlerimize karabiber satardık. Onlar da bize minnettarlık göstererek bu muhteşem ışıkları hediye ettiler."
Kız çocuğu, bu cevaba ilk duyduğunda büyük bir gurur hissetmişti. Brezilya'nın dostluğunun ve cömertliğinin simgesi olarak gördüğü bu ışıklar, yıllar geçse de hafızasından silinmedi. Ancak büyüdükçe, bu hikayede bir şeylerin ters gittiğini hissetti.
Gerçek şu ki, Taksim Meydanı'ndaki ışıklar, yerel yönetimin ve şehir planlamacılarının vizyonunun bir ürünüydü. Brezilya ile hiçbir bağlantısı yoktu. Kız çocuğumuzun ebeveynleri, kendi muziplikleri ve eğlenceli espri anlayışları nedeniyle bu hikayeyi uydurmuşlardı.
Bu yalan, yıllar boyunca kız çocuğunun zihninde farklı sorular ve düşüncelere yol açtı. Ebeveynlerimizin bize anlattığı diğer hikayeler de mi yalandı? Gerçeklerle hayal dünyası arasındaki çizgi ne zaman bulanıklaşmıştı?
Bu hikaye, ebeveynlerin bazen masumiyetle uydurdukları yalanların, çocukların algılarını ve gerçeklik anlayışlarını nasıl şekillendirebileceğine dair bir hatırlatma niteliğindedir. Taksim Meydanı'ndaki ışıklar, brezilyalı dostlarımızın cömertliğinin simgesi olarak kalmaya devam etse de, bu hikayenin ardındaki gerçek, ebeveynlerimizin muziplik dolu espri anlayışı ve yaratıcı yalanlarıdır.