Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Ekber Şah

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
Ekber Şah tam adıyla Ebü'l-Feth Celâlüddîn Muhammed Ekber Şâh (Urduca: جلال الدین محمد اکبر, Hindi: जलालुद्दीन मुहम्मद अकबर) (d. 14 Ekim 1542 - 27 Ekim 1605), babası Hümayun Şah'ın ardından 1556-1605 arası Babür İmparatorluğu tahtına geçmiştir. Sind'de bulunan Ömerküt Kalesi'nde doğdu. Babası Hümayun Şah, annesi İran asıllı Hamide Banu'dur. Babürlerin en parlak dönemi Ekber Şah'in padişah olduğu dönemdir. Hayatı Babası Hümayun Şah öldüğünde henüz 14 yaşındaydı. O sırada Delhi'de bulunan Seydi Ali Reis'in tavsiyesiyle Hümayun Şah'in ölümü bir süre gizlendi ve savaşta olan Ekber, 20 gün sonra Delhi'ye gelip 15 Şubat 1556'da tahta çıktı. Harem'in politik baskısını ancak 1564'te kırdı ve otoriteyi eline aldı. Pek çok idari yenilik getirdi. Cizvit papazlarından Bartoli Baba (Padre) Ridolfo Akuaviva'nın Büyük Moğol Yanındaki Görevi adlı Latince kitabında Ekber Şah'ın büyük bir toplantı yaparak oraya din bilginlerini ve komutanları çağırdığını, uzun zamandan beri tasarlamış olduğu yeni bir dini kurma ve onun başı olma niyetini aşağıdaki şekilde açıkladığını yazar. Ekber Şah, farklı dinlere sahip olan tebaasını ortak tek bir din çatısı altında birleştirme projesiyle nev-i şahsına münhasır bir imparator olmaya çalışmıştır. Ekber Şah, dedesi Babür zamanından itibaren fethedilmeye başlanan Hindistan'ı vatan olarak benimsemiş, fatih olarak geldikleri bu ülkede kalıcı olmanın yollarını aramıştı. Ekber Şah Hindu, Müslüman, Zerdüşt, Budist, Sih, Cayinizm, Hristiyan gibi pek çok din mensubunun yaşadığı bu ülkede tebaası üzerinde manevî nüfuz kurmadan birlik sağlamanın mümkün olamayacağını düşünüyordu. Ekber Şah'ın çeşitli din ve mezheplerle ırklar arasında karşılıklı müsamahaya dayanan dostluk ve barış içinde yaşama fikrini ifâde eden sulh-i küllî düşüncesini benimsemesinde Hocası Mir Abdüllâtif etkili olmuştu. Ekber Şah, saltanatının ilk yıllarından itibaren Hindu çoğunluğun gönlünü kazanmaya yönelik uygulamalar başlattı. Kendisine veliaht doğuracak olan Hindu Rajputun Jodhaa adlı kızı ile evlendi, Hindu erkeklerden alınmakta olan cizye ile mukaddes yerlerin ziyareti sırasında Hindulardan alınan vergiyi kaldırdı. Bürokraside ve ordunun üst yönetiminde pek çok Hinduya görev verdi. Tebaasının manevî liderliğini üstlenmek isteyen Ekber Şah, farklı dinlerin öğreticileri ile yakınlıklar kurdu, onları tanımaya ve kendisine bağlamaya çalıştı. 1580'lere doğru Zerdüştlüğe meyleden Ekber Şah, bir süre bir Zerdüşt gibi yaşadı, sarayda gece gündüz ateş yakılmasını emrederek bu ateşin söndürülmemesi görevini Ebu-l Fadl'a verdi. Ekber Şah, aynı dönemde Caynizm ve Sih inancıyla da tanıştı, sarayında bu inançların temsilcilerini bulundurdu. Ekber Şah, 1579 yılından itibaren, Portekizli işgalcilerle birlikte gelen Cizvit papazlarını da sarayına davet ederek uzun bir süre onları misafir etti. Hristiyanlığı öğrenmeye heves eden Şah, Cizvitlere İncil'i tercüme ettirdi, onların kilise kurmalarına müsaade etti, çocuklarının eğitimiyle onları görevlendirdi. Ancak teslis inancı bir türlü Ekber Şah'ın aklına yatmadı. Onun öğrenme merakından ümitlenen, ancak umduklarını bulamayan misyonerler, yazdıkları mektuplarda; Ekber Şah'ın dinî tartışmalar sırasında sürekli haşhaş ve alkolün etkisi altında olduğunu görerek hayal kırıklığına uğradıklarını ve onun bir düzenbaz olduğunu iddia etmişlerdi. Ekber Şah, sulh-i küllî düşüncesini Müslümanlara kabul ettirmek için onlar üzerinde manevî otorite kurmanın yollarını arıyordu. Tahta çıktığı sırada Müslüman halk arasında mehdiyet düşüncesi oldukça yaygındı. Ekber Şah, on altıncı yüzyılın başında mehdîliğini ilân eden Caunpurlu Muhammed'in bin yılcı (mehdînin âhir zamanda bin yıl hükmedeceği inancı) hareketi Mehdeviye öğretisinden bu anlamda faydalanmayı düşündü. Üstelik mehdinin zuhur edeceği hicrî bininci yıl olan miladi 1591 yılı çok yakındı. Ekber Şah, mehdilik konusunda yönlendiren ve teşvik edenlerin başında Mehdevî hareketinin lideri Şeyh Mübarek b. Hıdır en-Nagorî ile iki oğlu Feyzî ve Ebu l-Fadl el-Allâmî vardı. Ancak mehdiyet düşüncesi karşısında en büyük engel, bu düşünceye şiddetle karşı çıkan ulemaydı ve bunlar, Müslümanlar üzerinde hâlâ nüfuz sahibiydiler. Ekber Şah'ın mehdiliğinin kabul ettirilmesi bakımından öncelikle ulemanın saf dışı edilmesi ve gözden düşürülmesi gerekiyordu. Ekber Şah bunu gerçekleştirmek üzere, 1575'te başkent Fetihpur Sikri'de bir ibadethane yaptırdı. Divanhane denilen bu yerde Sünni ve Şii Müslüman âlim, edip ve mutasavvıfları bir araya getirerek dinî konularda münâzaralar tertip etti. Bu toplantılara katılan ulemâ arasındaki şahsî çekişmeler, ulemanın zaafları ve şer'î meselelerdeki anlaşmazlıkları öne çıkarılıp ulemâ ve hocaların Müslümanlar üzerindeki itibarları ve güvenilirlikleri yıpratıldı. Ekber Şah daha sonra Mecusî, Hindu, Budist ve Hristiyan bilginlerini de bu toplantılara çağırmaya başladı, onların İslâm aleyhine konuşmalarını müdahale etmeden dinledi. Bu toplantılarda İslâm'ın bedevî bir millete geldiği, Babür halkı gibi yüksek bir millete uygun olmadığı, vahyin akla aykırı olduğu, Kur'ân'ın Allah kelamı olmadığı görüşleri dile getirildi. Nihayet şartların müsait olduğuna kanaat getirilen 1579 yılında Fetihpur Sikri Ulu Camii'nde minbere çıkan Feyzi en-Nagori, Ekber Şah'ın ilâhî mertebeye yüceltildiğini ifâde eden manzûm bir hutbeyi okuyarak onu müctehid-i zaman ilan etti. Ebu'l-Fadl'a göre de Ekber Şah zamanın imamıydı, insanların Allah'ın rızasını kazanabilmeleri için o hangi yolu, hangi mezhebi seçerse, ona tâbi olmaları şarttı. Tâcü l-ârifîn lakâbıyla şöhret bulmuş Şeyh Zekeriya, insan-ı kâmil sözüyle kastedilenin Ekber Şah olduğunu ve ona mutlak itâatin dinin emirlerinden olduğunu iddia ederek ona kıble-i murâdât (ona yönelince muratların gerçekleşeceği kıble) adını vermiş, bu iddialarını delillendirmek için hadis uydurmaktan çekinmemişti. Öte yandan Ekber Şah, Taceddin Ayodhanî ile de dostluk kurmuş, bu zat vasıtasıyla Abdülkerim Cilî'nin insan-ı kâmil öğretisini kendisine uyarlamış ve kendi inancına mensup takipçilerinden huzurunda secdeye kapanmalarını istemiştir. Bâzı Brahmanlar da Ekber Şah'ın Rama ve Krişna gibi büyük Hindu mabudu Vişnu'nun avatarı (Tanrı Vişnu'nun bedenlenerek Dünya'ya gelmiş hâli) olduğunu söyleyerek, onu Hinduların mabudu konumuna getirmişlerdi. Ona bağlılığın dört mertebesi olarak mal, can, namus ve dinin feda edilmesi gerektiğini, buna karşılık hikmet, şecaat, iffet ve adâletin elde edileceğini ilân etmişlerdi. Dîn-i İlâhî 1582'de Ekber Şah, bütün eyalet valilerinin önünde Dîn-i İlâhî'yi kurduğunu resmen ilân etti. Artık İslâmiyet, Hristiyanlık, Zerdüştîlik, Hinduizm, Sihlik, Caynizm ve Budizmin inanç, ibâdet ve muâmelâtı bu dinin çatısı altında birleştirilmişti. Daha sonra Cihangir adı ile tahta çıkacak olan Ekber Şah'ın oğlu Selim, bütün bu olumsuzlukların müsebbibi olarak gördüğü Ebu-l Fadl'ı 1602 yılında öldürttü ve babasına ağır bir darbe vurdu. Ekber Şah sonrası Babür Şahları, dedelerinin Müslümanlar nezdinde sebep olduğu tahribatı gidermeye uğraştılar. Ekber Şah'ın İslâm ile Hinduizmi birleştirme çabaları sonucu ortaya çıkan Hindu tahakkümüne karşı en büyük tepki Nakşibendîlerden geldi ve bu tarikat, daha sonraki dönemlerde Hindistan'daki dinî ve siyasi gelişmelerde önemli rol oynadı. Ekber Şah'ın İslâm'a karşı tahrif ve yeni bir din oluşturma çabasına karşı İmâm-ı Rabbânî büyük mücadele vererek ve Ekber Şah'ı eleştirerek bu dinin çok yaygınlaşmasını önlediği, ancak üst düzey devlet yöneticileri arasında yayıldığı kabul edilir. Ekber Şah, Timur soyundan gelen bir hükümdar olarak Osmanlı Devleti'ne hep tepeden baktı ve hükümdarlığı döneminde Osmanlı Devleti ile resmî hiçbir ilişki kurmadı. O sırada cereyan eden Osmanlı-Safevî çatışmasında Safevilerden yana tavır aldı. Özellikleri ve icraatları Ekber, Hint geleneğinin yüzlerce yıllık adaletsiz uygulamalarına son verdi ve adil mahkemeler kurdu. Vergi toplamada adaletli olmaya önem verdi. Hindu ve Müslümanların kendi geleneklerine göre yargılandıkları bir hukuk düzeni geliştirdi. Fethpur Sikri’ni, mimarların yanı sıra bilgin, şair, edebiyatçı ve ressamların bir araya geldiği bir sanat merkezine dönüştürdü. Ekber, Türk-İslâm mimarisinin en güzel eserlerinin yapılmasını sağladı. Bunların başında Fethpur Sikri'deki beş katlı Türki Sultana Sarayı, 1602'de Handeş'in fethi anısına yapılan ve Dünya'nın en büyük kapılarından Bülend Dervaze ile Lahor'daki Aynalı Saray sayılabilir. Kaynakça Ayrıca bakınız Dîn-i İlâhî İmâm-ı Rabbânî Dış bağlantılar |} Kategori:1542 doğumlular Kategori:1605 yılında ölenler Kategori:Babür hükümdarları Kategori:Çocuk hükümdarlar Kategori:Müslüman hükümdarlar Kategori:Agra
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri