En küçük bir hediye karşılığında bile minnet duymanın beklenildiği, ancak aşka karşılık vermemenin pek önemsenmediği bir dünyada, insanların aptallıklarıyla değil, cesaretleriyle öne çıktığı bir dünyada, kazansan da hayatındaki her şeyi netleştirmeyen sınavlara girdiğin bir dünyada, baş ağrılarının sevgilinin avuçlarındaki doğal merhemle geçmeyeceği, ancak içtiğin ağrı kesicilerle azalacağı bir dünyada, televizyonda yıkılan şehirleri ve ölen çocukları, yanı başında ise yapılan alışveriş merkezlerini ve boş çocuk parklarını gördüğün bir dünyada, affedilmeyecek hatalarımız ve hoş görülmeyecek kusurlarımız olmamasına rağmen, koz olarak kullanılan hatalarımızın ve alay edilen kusurlarımızın önümüze serildiği bir dünyada... Sosyal medyada daha iyi görünen fotoğrafların yanı sıra karşında duran insanın beklediğinden daha çirkin bir hal alabileceği bir dünyada, erkeklere tutum, kadınlara ise edep öğretmeye çalışan basit toplum kurallarının geçerli olduğu bir dünyada, evlerin, arabaların ve hayatın aslında bize ait olmayan ancak üzerinde sürdürdüğümüz bir dünyada, şirketler için uzun hukuki düzenlemeler mevcutken insanlar için sadece broşür seviyesinde yasal belgeler bulunduğu bir dünyada, kadına bağımlı olarak yaşayan biri tarafından boşanma talebine kurşunla cevap verilebilecek kadar alçak... Küfretmeden bitirelim; bir yazar dostum "hiç küfür eder misin?" diye sormuştu. Mümkün mü etmemek? Küfretme ihtiyacı duyan ama ifade edemeyenlerin acizliği denir. Feodal gelenek olabilir, ama ne önemi var ki? Küfür dediğimiz şey, alçakların, vefasızların, yanlışların, haksızların ve çıkarların üzerine en çok yakışan elbisedir. Bu elbiseleri giydirmekte bir sakınca yok, değil mi?