Geleceğin belirsizliği çok yoruyor. Korkuyorum. Lisanstan mezun olmadan hemen önce öyle korkmuş, öyle yorulmuştum ki "mimar olmayacağım!" demiştim. Mimar olmamak için yüksek lisansa başlamıştım. Yazmayı, okumayı seviyordum. Yüksek lisans tezimi müthiş bir şevkle yazmıştım. Doktoraya başlayınca korkularım, hayata dair sorgulamalarım yine geldi. Hayata dair sorgulamalarım beni hiçbir zaman bırakmıyor olabilir. Bütün bu sorgulamalar eşliğinde tez yazmak zor. Dahası, lisansı bitirmeden evvelki "mimar olmayacağım!" eşiğine yine geldim. Önümde ikinci bir seçeneğim var mı? Yok. Her şeye rağmen postdoc ihtimallerine göz atarken, postdoc yapmış insanların %50sinin akademiyi bırakmaya zorlandığını, %30unun isteyerek akademiyi bıraktığını, %19unun akademi dışında bir iş bulabileceklerini düşündüklerini okudum. Basit bir matematikle geriye %1 kaldığını fark etmek zor değil. Postdoc yapan insanların sadece %1inin akademide kalması ne kadar da tuhaf değil mi? Acaba ben hangi kategoriye dahil olacağım? Bilmiyorum. Sanki elimden hiçbir şey gelmiyormuş gibi hissediyorum. Yazdığım metinlerin hocalar tarafından beğenilmesi bile beni motive edemiyor çünkü korkuyorum. Çünkü o kadar yıl okuduğum halde hayatımı idam ettiremeyecek olmaktan, para kazanamayacak, kendi hayatımı kuramayacak olmaktan çok korkuyorum.
Üniversite sınavında neredeyse aynı puanı aldığım dershane arkadaşım aklıma geldi bugün. İzmir'de tıp okumuştu. Şimdi yedi yıllık doktormuş. Aklıma Nazım'ın "Ben içeri düştüğümden beri"si geldi şimdi de:
> Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya
> Ona sorarsanız: "Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman."
> Bana sorarsanız: "On senesi ömrümün."
Ben üniversiteye başlayalı beri, güneşin etrafında on üç kere döndü dünya. Bir kere daha dönecek. Peki ya sonra? Dönmeyi bırakacak mı? Akademik kariyer mi, işlek caddede büfe mi? İşlek caddede çellomu çalsam, arada bir de lindy hop yapsam hayat bana daha güzel olur muydu acaba?
Üniversite sınavında neredeyse aynı puanı aldığım dershane arkadaşım aklıma geldi bugün. İzmir'de tıp okumuştu. Şimdi yedi yıllık doktormuş. Aklıma Nazım'ın "Ben içeri düştüğümden beri"si geldi şimdi de:
> Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya
> Ona sorarsanız: "Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman."
> Bana sorarsanız: "On senesi ömrümün."
Ben üniversiteye başlayalı beri, güneşin etrafında on üç kere döndü dünya. Bir kere daha dönecek. Peki ya sonra? Dönmeyi bırakacak mı? Akademik kariyer mi, işlek caddede büfe mi? İşlek caddede çellomu çalsam, arada bir de lindy hop yapsam hayat bana daha güzel olur muydu acaba?