"İlişkiler ve Hayatın Anlamı: Terk Etmek ya da Terk Edilmek"
Yaşadığımız deneyimler, uzun ya da kısa sürmesine bakılmaksızın, terk etmek ya da terk edilmek üzerine kuruludur. Bazen çaba gösteren, fedakarlıkta bulunan taraf oluruz, bazen de yorulup bırakıp giden biz oluruz. Her hikayenin sonunda ise, işler beklediğimiz gibi gitmediğinde, bir an durup düşünürüz: "Acaba aptal mı oldum?"
Evet, çoğu zaman hikayenin sonunda aptal olduğumuzu anlarız. Ama neden? Çünkü süreç içinde durumun gerçekliğini görmekten kaçınırız. İlerleyen satırlarda bu hikayeleri ve kendimizi aldatmamızın sebeplerini irdeleyeceğiz.
Terk eden ya da terk edilen, her iki taraf da acı çeker. Ancak acının şiddeti ve sürekliliği, genellikle terk edilen taraf için daha yoğundur. Terk edenin yeni bir yola koyulma heyecanı yaşarken, terk Edilen yıkıcı bir yalnızlık ve reddedilme duygusuyla boğuşabilir. Peki, bu durumun farkında mıyız?
Çoğu zaman hayır. Terk eden taraf, özellikle hikaye uzun sürmüşse ve derinleşmişse, kendi kararının doğruluğundan emin olabilir. Terk edilen ise, özellikle süreçte gösterdiği çabalar göz önüne alındığında, kendini haklı çıkarmaya çalışabilir. Bu durum, her iki tarafın da gerçekleri görmezden gelmesine ve hikayenin sonunda "aptal" hissetmesine yol açabilir.
Örneğin, yıllar süren bir evlilikte, bir tarafın aldatması ve diğer tarafın bunu öğrenmesi gibi. Aldatan eş, belki de yıllardır hissettiği mutsuzluğun ve evliliğin sıkıcılığının esiri olmuş, bu yüzden başka birine yönelmiştir. Bu durumun farkına varan eş ise, hem ihanete uğramış hisseder hem de yıllarca gösterdiği fedakarlıklar ve çaba aklına geldikçe kendini aldatan eşten daha üstün görmeye başlar.
Ya da iş dünyasında, yıllarını bir şirkete adayan çalışan, bir gün aniden işten çıkarılır. Çalışan, bu kararın haksızlığını ve yıllarca gösterdiği çabaların karşılığını alamadığını düşündüğünde, kendini aldatan patronu lanetleyebilir. Oysa patron, kendi çıkarlarına göre hareket etmiş, belki de çalışanının emekliliğine yaklaştığını ve daha genç, daha dinamik bir kanın işe alınmasının şirketin yararına olacağını düşünmüştür.
Peki, bu hikayelerde aptal olan kimdir? Terk eden mi, terk edilen mi? Aslında her iki taraf da kendi perspektifinden haklı olduğunu düşünebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, her hikaye farklıdır ve her hikayenin kendine özgü dinamikleri vardır. Önemli olan, süreç içinde gerçekleri görmekten kaçınmamak ve hikayenin sonunda "aptal" hissetmemektir.
Bu nedenle, terk eden ya da terk edilen, her ne yaşıyorsanız yaşayın, kendi hikayenizin farkında olun. Kararlarınızın ve eylemlerinizin sonuçlarını düşünün. Kendinizi dinleyin ve gerçekleri görmekten kaçmayın. Böylece, hikayenin sonunda pişmanlık duymaktan ve "aptal" hissetmekten kaçınabilirsiniz.
Her hikaye bir ders barındırır ve her deneyim bize öğretir. Önemli olan, bu dersleri görmezden gelmemek ve kendimizi geliştirmek için kullanmaktır.
Yaşadığımız deneyimler, uzun ya da kısa sürmesine bakılmaksızın, terk etmek ya da terk edilmek üzerine kuruludur. Bazen çaba gösteren, fedakarlıkta bulunan taraf oluruz, bazen de yorulup bırakıp giden biz oluruz. Her hikayenin sonunda ise, işler beklediğimiz gibi gitmediğinde, bir an durup düşünürüz: "Acaba aptal mı oldum?"
Evet, çoğu zaman hikayenin sonunda aptal olduğumuzu anlarız. Ama neden? Çünkü süreç içinde durumun gerçekliğini görmekten kaçınırız. İlerleyen satırlarda bu hikayeleri ve kendimizi aldatmamızın sebeplerini irdeleyeceğiz.
Terk eden ya da terk edilen, her iki taraf da acı çeker. Ancak acının şiddeti ve sürekliliği, genellikle terk edilen taraf için daha yoğundur. Terk edenin yeni bir yola koyulma heyecanı yaşarken, terk Edilen yıkıcı bir yalnızlık ve reddedilme duygusuyla boğuşabilir. Peki, bu durumun farkında mıyız?
Çoğu zaman hayır. Terk eden taraf, özellikle hikaye uzun sürmüşse ve derinleşmişse, kendi kararının doğruluğundan emin olabilir. Terk edilen ise, özellikle süreçte gösterdiği çabalar göz önüne alındığında, kendini haklı çıkarmaya çalışabilir. Bu durum, her iki tarafın da gerçekleri görmezden gelmesine ve hikayenin sonunda "aptal" hissetmesine yol açabilir.
Örneğin, yıllar süren bir evlilikte, bir tarafın aldatması ve diğer tarafın bunu öğrenmesi gibi. Aldatan eş, belki de yıllardır hissettiği mutsuzluğun ve evliliğin sıkıcılığının esiri olmuş, bu yüzden başka birine yönelmiştir. Bu durumun farkına varan eş ise, hem ihanete uğramış hisseder hem de yıllarca gösterdiği fedakarlıklar ve çaba aklına geldikçe kendini aldatan eşten daha üstün görmeye başlar.
Ya da iş dünyasında, yıllarını bir şirkete adayan çalışan, bir gün aniden işten çıkarılır. Çalışan, bu kararın haksızlığını ve yıllarca gösterdiği çabaların karşılığını alamadığını düşündüğünde, kendini aldatan patronu lanetleyebilir. Oysa patron, kendi çıkarlarına göre hareket etmiş, belki de çalışanının emekliliğine yaklaştığını ve daha genç, daha dinamik bir kanın işe alınmasının şirketin yararına olacağını düşünmüştür.
Peki, bu hikayelerde aptal olan kimdir? Terk eden mi, terk edilen mi? Aslında her iki taraf da kendi perspektifinden haklı olduğunu düşünebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, her hikaye farklıdır ve her hikayenin kendine özgü dinamikleri vardır. Önemli olan, süreç içinde gerçekleri görmekten kaçınmamak ve hikayenin sonunda "aptal" hissetmemektir.
Bu nedenle, terk eden ya da terk edilen, her ne yaşıyorsanız yaşayın, kendi hikayenizin farkında olun. Kararlarınızın ve eylemlerinizin sonuçlarını düşünün. Kendinizi dinleyin ve gerçekleri görmekten kaçmayın. Böylece, hikayenin sonunda pişmanlık duymaktan ve "aptal" hissetmekten kaçınabilirsiniz.
Her hikaye bir ders barındırır ve her deneyim bize öğretir. Önemli olan, bu dersleri görmezden gelmemek ve kendimizi geliştirmek için kullanmaktır.