Ensar Vakfı'nın 9 Temmuz 2020 tarihinde yayınladığı İstanbul Sözleşmesi açıklaması oldukça dikkat çekici. Açıklamada sözleşmenin 3. maddesini ele alarak "aile" kavramının "birlikte yaşayan bireyler" ile sınırlandırılması eleştiriliyor.
"Binlerce yıla dayanan Anadolu kültürüyle yoğrulmuş bu topraklarda 'aile' olmanın temelinde evlilik bulunmaktadır. Evliliğe dayanmayan aile kavramının kabul edilmesi mümkün değildir" ifadesiyle, Ensar Vakfı'nın "Anadolu kültürü" tanımını kullanarak belirli bir aile anlayışını savunduğunu görüyoruz.
Ancak "Anadolu kültürüyle yoğrulmuş" kavramı netleştirilmediği için öznel bir yorum olarak algılanabiliyor. Ayrıca, sözleşmenin aile kavramını tanımlayışı, mevcut aile yapılarını tehlikeye atıyor gibi bir argüman sunuluyor.
Sözleşme, evliliğe dayanan aile yapısına sahip bireylerin yaşayış tarzına bir engel çıkarmadan, farklı aile modelleri için de bir güvenlik ağı oluşturmayı amaçlıyor.
Ensar Vakfı'nın "cinsel yönelim" ifadesinin kullanımıyla ilgili eleştirisi de dikkat çekici. Sözleşmenin dördüncü maddesinde bireylerin ayrıma tabi tutulmaması savunuluyor.
Vakıf, "insan" kavramını öne sürerek, cinsel yönelim çeşitliliğini kabul etmeyi reddediyor. Bu durum, toplumun bir kesimi için ayrımcılık ve dışlama yaratma potansiyeline sahip.
Ensar Vakfı'nın sözleşmenin "topluma fayda sağlamadığını" savunması ise, sözleşmenin uygulanmasındaki eksikliklere vurgu yapıyor. Uygulamada karşılaşılan zorluklar nedeniyle sözleşmenin etkisinin azaldığı ve bu nedenle sözleşmenin iptal edilmesi gerektiği belirtiliyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları açısından önemli bir adım olduğu açıktır. Ancak, sözleşmenin uygulanmasında yaşanan sorunlar ve farklı görüşler, bu konudaki tartışmaların devam edeceğini gösteriyor.
"Binlerce yıla dayanan Anadolu kültürüyle yoğrulmuş bu topraklarda 'aile' olmanın temelinde evlilik bulunmaktadır. Evliliğe dayanmayan aile kavramının kabul edilmesi mümkün değildir" ifadesiyle, Ensar Vakfı'nın "Anadolu kültürü" tanımını kullanarak belirli bir aile anlayışını savunduğunu görüyoruz.
Ancak "Anadolu kültürüyle yoğrulmuş" kavramı netleştirilmediği için öznel bir yorum olarak algılanabiliyor. Ayrıca, sözleşmenin aile kavramını tanımlayışı, mevcut aile yapılarını tehlikeye atıyor gibi bir argüman sunuluyor.
Sözleşme, evliliğe dayanan aile yapısına sahip bireylerin yaşayış tarzına bir engel çıkarmadan, farklı aile modelleri için de bir güvenlik ağı oluşturmayı amaçlıyor.
Ensar Vakfı'nın "cinsel yönelim" ifadesinin kullanımıyla ilgili eleştirisi de dikkat çekici. Sözleşmenin dördüncü maddesinde bireylerin ayrıma tabi tutulmaması savunuluyor.
Vakıf, "insan" kavramını öne sürerek, cinsel yönelim çeşitliliğini kabul etmeyi reddediyor. Bu durum, toplumun bir kesimi için ayrımcılık ve dışlama yaratma potansiyeline sahip.
Ensar Vakfı'nın sözleşmenin "topluma fayda sağlamadığını" savunması ise, sözleşmenin uygulanmasındaki eksikliklere vurgu yapıyor. Uygulamada karşılaşılan zorluklar nedeniyle sözleşmenin etkisinin azaldığı ve bu nedenle sözleşmenin iptal edilmesi gerektiği belirtiliyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları açısından önemli bir adım olduğu açıktır. Ancak, sözleşmenin uygulanmasında yaşanan sorunlar ve farklı görüşler, bu konudaki tartışmaların devam edeceğini gösteriyor.