Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, gene kendisinden beklenen bir şekilde, eski defterleri kurcalaması Türkiye'nin yaşamakta olduğu ekonomik krizin sebebi olarak Gezi olaylarını göstermesi durumudur. Bugün gene bu minvalde bir tweet atmış. 2013 yılı yaz aylarında Gezi olayları ilk patlak verdiği zamanki dolar kuru ve faiz oranları ortada. Gezi olayları sona erdiği zamanki kurlar ve faiz oranları meydanda. Çok çok cüzzi bir artış durumu vuku gelmiş. Ekonomik büyüme ve işsizlik verileri, bu eylemlerden gene etkilenmemiş.
Zaten her ülkede olabilen, demokrasinin ruhunda var olan protesto olaylarının bu kadar yıkıcı bir tesir göstermesi, dünyanın hiçbir yerinde görülmüş hadise değildir. İstanbul'un birkaç semtinde, birkaç ay boyunca yaşanan gösterileri bu kadar mübalağa etmeyi anlamsız buluyorum. İstatistikler ortada. Türk ekonomisini esas batıran husus başkanlık sistemi, Meclis'in kadük hâle getirilmesi, nas politikası, EYT, hazine garantili müteahhitlere tanınan ayrıcalıklar ve milyonlarca mültecinin neden olduğu ekonomik yük ve sosyal külfettir.
Birkaç ağacın taşınması bahane edilerek başlatılan Gezi olaylarının Türkiye'ye doğrudan maliyeti 1,4 milyar dolardır. Özür dilemesi gerekenler faizlerin tarihimizin en düşük seviyesine indiği, IMF borcumuzun kapandığı bir dönemde ülkemize milyarlarca dolar fatura çıkartanlardır. Türk ekonomisinin en parlak dönemini yaşadığı günlerde alevlendirilen bu olaylarla ülkemize karşı büyük bir komplo kurulmuştur. Tarih bilen, ekonomi bilen, küresel siyaseti doğru okuyabilen herkes Gezi olaylarının, birilerinin iddia ettiği gibi gençlerin heyecanına verilemeyecek kadar çok katmanlı bir senaryonun parçası olduğunu anlayacaktır. Milleti ve millî iradeyi hedef alan bir kalkışmayı meşru bir demokratik eylem olarak göremeyiz. Türkiye'ye milyarlarca dolar faturası olan böyle bir kalkışma üzerinden kendilerince bir özür bahsi açanlara şunu söylemek isterim: evet, 11 sene sonra da olsa, çok geç de olsa bu hadiseyle ilgili samimi nedamet cümlelerine ihtiyaç vardır. Gezi olayları sebebiyle çıkıp özür dilemesi gereken birileri varsa bunlar tabii ki demokrasiyi ve millî iradeyi savunanlar değildir. Tam tersine bu hadisede asıl öz eleştiri vermesi gerekenler haftalarca sokakları ateşe, kaosa, gerilime, kargaşaya boğanlardır. Çıkıp özür dilemesi gerekenler Atatürk Kültür Merkezi'nin duvarlarını hakaret pankartlarıyla kirletenlerdir. Çıkıp özür dilemesi gerekenler polise saldıranlar, belediye otobüslerini ateşe verenler, esnafın camını çerçevesini indirenlerdir. Biz siyasetçiyiz... Milletin hakkını, hukukunu savunmak, saldırılar karşısında milletin iradesinin namusunu korumak bizim asli görevimizdir. Hangi partiye oy verirse versin vatandaşlarımızı oy tercihlerinden dolayı suçlamaz, iradesini asla sorgulamayız. Yarım asrı bulan siyasi hayatımız boyunca bunu yaptık. İnşallah bundan sonra da bu şekilde hareket etmeyi sürdüreceğiz.
Zaten her ülkede olabilen, demokrasinin ruhunda var olan protesto olaylarının bu kadar yıkıcı bir tesir göstermesi, dünyanın hiçbir yerinde görülmüş hadise değildir. İstanbul'un birkaç semtinde, birkaç ay boyunca yaşanan gösterileri bu kadar mübalağa etmeyi anlamsız buluyorum. İstatistikler ortada. Türk ekonomisini esas batıran husus başkanlık sistemi, Meclis'in kadük hâle getirilmesi, nas politikası, EYT, hazine garantili müteahhitlere tanınan ayrıcalıklar ve milyonlarca mültecinin neden olduğu ekonomik yük ve sosyal külfettir.
Birkaç ağacın taşınması bahane edilerek başlatılan Gezi olaylarının Türkiye'ye doğrudan maliyeti 1,4 milyar dolardır. Özür dilemesi gerekenler faizlerin tarihimizin en düşük seviyesine indiği, IMF borcumuzun kapandığı bir dönemde ülkemize milyarlarca dolar fatura çıkartanlardır. Türk ekonomisinin en parlak dönemini yaşadığı günlerde alevlendirilen bu olaylarla ülkemize karşı büyük bir komplo kurulmuştur. Tarih bilen, ekonomi bilen, küresel siyaseti doğru okuyabilen herkes Gezi olaylarının, birilerinin iddia ettiği gibi gençlerin heyecanına verilemeyecek kadar çok katmanlı bir senaryonun parçası olduğunu anlayacaktır. Milleti ve millî iradeyi hedef alan bir kalkışmayı meşru bir demokratik eylem olarak göremeyiz. Türkiye'ye milyarlarca dolar faturası olan böyle bir kalkışma üzerinden kendilerince bir özür bahsi açanlara şunu söylemek isterim: evet, 11 sene sonra da olsa, çok geç de olsa bu hadiseyle ilgili samimi nedamet cümlelerine ihtiyaç vardır. Gezi olayları sebebiyle çıkıp özür dilemesi gereken birileri varsa bunlar tabii ki demokrasiyi ve millî iradeyi savunanlar değildir. Tam tersine bu hadisede asıl öz eleştiri vermesi gerekenler haftalarca sokakları ateşe, kaosa, gerilime, kargaşaya boğanlardır. Çıkıp özür dilemesi gerekenler Atatürk Kültür Merkezi'nin duvarlarını hakaret pankartlarıyla kirletenlerdir. Çıkıp özür dilemesi gerekenler polise saldıranlar, belediye otobüslerini ateşe verenler, esnafın camını çerçevesini indirenlerdir. Biz siyasetçiyiz... Milletin hakkını, hukukunu savunmak, saldırılar karşısında milletin iradesinin namusunu korumak bizim asli görevimizdir. Hangi partiye oy verirse versin vatandaşlarımızı oy tercihlerinden dolayı suçlamaz, iradesini asla sorgulamayız. Yarım asrı bulan siyasi hayatımız boyunca bunu yaptık. İnşallah bundan sonra da bu şekilde hareket etmeyi sürdüreceğiz.