Elimde, kazan (tataristan) türklerinden gazeteci Fatih Kerimi’nin İstanbul mektupları kitabı var. Dr. Fazıl Gökçek hazırlamış, Çağrı Yayınları 2001 yılında basmış. Bir daha da basmamış ki piyasada yok. Ne yazık.
Fatih Kerimi, Bulgar ordusu Çatalca’ya dayandığı sıradaki İstanbul’u anlatıyor (sayfa 14, 15): “Yaralı Türk askerlerini tedavi etmek için “Hilâl-i Ahmer”de hizmet etmek amacıyla İstanbul’a gelen Gülsüm, Rukiye ve her iki Meryem hanımlarla vapurda konuşuyoruz: İstanbul’da şimdi hiç kimse kalmamış, yediden yetmişe kadar eli silah tutan herkes askere yazılmıştır, vatan savunmasına girişmişlerdir. Herkes mal mülk ve ailesinden vazgeçmiştir. “Ya namus ya ölüm!” diye meydana atılmışlardır diye düşünüyorduk. Çünkü bizim nazarımızda bugün Türkiye’nin başına gelen hâller fevkalade mühim bir tarihî hadise olup altı yüz yıllık muazzam bir devletin haritası ortaya konuluyor. Eğer Türkler şimdi kendi askerî ve millî namuslarını koruyamazlarsa, sonra durumlarının çok kötü olacağı açıktı.”
Fatih Kerimi devam ediyor: “Vapurdan inip iskeleye çıktığımızda İstanbul’un manzarası tamamıyla bizim düşündüğümüzün tersine çıktı. Şöyle ki İstanbul gümrüğünden çıkıp Sirkeci ve Babıali caddelerini boyunca yürüyerek Meserret Oteli’ne giderken caddenin iki yanındaki sayısız kahvehanelerde o kadar çok insan oturmakta idi ki hiç birisinde ayak basacak yer yok. Kahvehanelerin sadece içleri değil, önleri de dolu. Kaldırımlara iskemleler koyup oturmuşlar, âdeta geçilemiyor. Hepsi de gayet sağlıklı, genç, zinde Türkler. Gayet düzgün giyinmişler. Hepsi de gayet mütekebbirane oturuyorlar. İhtimlal ki bugün bayramdır da onun için böyle oturuyorlardır dedik. Lâkin her gün ve İstanbul’un her yerinde durumun böyle olduğunu gördük. Bunun sebebini sorduk: ‘Ne olacak efendim, elhamdülillah bizim muntazam askerimiz çoktur, eğer erzak yetiştirilirse onlar da iyi savaşabilirler.’ dediler. Vakıa itiraz edecek söz bulamadık...”
Hamakat bundan ibaret değil. O zaman da iyimser basın var. Bulgar ordusunu bir strateji gereği üzerimize çektiğimizi, sonra arkadan dolaşıp yok edeceğimizi ve yakında Sofya’ya gireceğimizi yazıyorlar. Selanik’in düştüğü haberlerinin aslı olmadığını da. Bir adım daha atsalar, “Osmanlı Yüzyılı” ilan edecekler! Ya muhalif basın? Muhalif basın kapatılmış.
Velhasıl, Osmanlı batarken de tıpkı Titanic gibi, balo devam ediyormuş.
İskender Öksüz (Karar) - Rumeli düşerken balo devam ediyordu.
Fatih Kerimi, Bulgar ordusu Çatalca’ya dayandığı sıradaki İstanbul’u anlatıyor (sayfa 14, 15): “Yaralı Türk askerlerini tedavi etmek için “Hilâl-i Ahmer”de hizmet etmek amacıyla İstanbul’a gelen Gülsüm, Rukiye ve her iki Meryem hanımlarla vapurda konuşuyoruz: İstanbul’da şimdi hiç kimse kalmamış, yediden yetmişe kadar eli silah tutan herkes askere yazılmıştır, vatan savunmasına girişmişlerdir. Herkes mal mülk ve ailesinden vazgeçmiştir. “Ya namus ya ölüm!” diye meydana atılmışlardır diye düşünüyorduk. Çünkü bizim nazarımızda bugün Türkiye’nin başına gelen hâller fevkalade mühim bir tarihî hadise olup altı yüz yıllık muazzam bir devletin haritası ortaya konuluyor. Eğer Türkler şimdi kendi askerî ve millî namuslarını koruyamazlarsa, sonra durumlarının çok kötü olacağı açıktı.”
Fatih Kerimi devam ediyor: “Vapurdan inip iskeleye çıktığımızda İstanbul’un manzarası tamamıyla bizim düşündüğümüzün tersine çıktı. Şöyle ki İstanbul gümrüğünden çıkıp Sirkeci ve Babıali caddelerini boyunca yürüyerek Meserret Oteli’ne giderken caddenin iki yanındaki sayısız kahvehanelerde o kadar çok insan oturmakta idi ki hiç birisinde ayak basacak yer yok. Kahvehanelerin sadece içleri değil, önleri de dolu. Kaldırımlara iskemleler koyup oturmuşlar, âdeta geçilemiyor. Hepsi de gayet sağlıklı, genç, zinde Türkler. Gayet düzgün giyinmişler. Hepsi de gayet mütekebbirane oturuyorlar. İhtimlal ki bugün bayramdır da onun için böyle oturuyorlardır dedik. Lâkin her gün ve İstanbul’un her yerinde durumun böyle olduğunu gördük. Bunun sebebini sorduk: ‘Ne olacak efendim, elhamdülillah bizim muntazam askerimiz çoktur, eğer erzak yetiştirilirse onlar da iyi savaşabilirler.’ dediler. Vakıa itiraz edecek söz bulamadık...”
Hamakat bundan ibaret değil. O zaman da iyimser basın var. Bulgar ordusunu bir strateji gereği üzerimize çektiğimizi, sonra arkadan dolaşıp yok edeceğimizi ve yakında Sofya’ya gireceğimizi yazıyorlar. Selanik’in düştüğü haberlerinin aslı olmadığını da. Bir adım daha atsalar, “Osmanlı Yüzyılı” ilan edecekler! Ya muhalif basın? Muhalif basın kapatılmış.
Velhasıl, Osmanlı batarken de tıpkı Titanic gibi, balo devam ediyormuş.
İskender Öksüz (Karar) - Rumeli düşerken balo devam ediyordu.