Birkaç sene önce, diyet ve sporla 25 kilo vererek 86-88 kilo civarına düştüm. Gerçek hedefim 80 kiloya kadar inmekti fakat bu kiloları verince kendimi tatmin olmuş hissedip bıraktım. Ancak birkaç ay önce tekrar hedefime, yani 80 kiloya inmeye karar verdim ve sıkı bir programa başladım. Amaç, kilo almaya meyilli bünyemi disipline etmekti. Haftada dört gün sabahları, evime sadece 10 dakika mesafedeki parkura giderek spor yapıyorum. Aynı zamanda yediklerime de çok dikkat ediyorum. Bu süreçte beni tanımayan berber Ahmet'i de tanıdım. Ahmet'in dükkanı spor yapmaya gittiğim parkurun yolu üzerinde, şimdi adını öğrendim, tabelada "Ahmet Örs" yazıyor. İlk zamanlar önünden koşarak geçerdim ve giderek birbirimizi tanımaya başladık. Artık her sabah başını hafifçe eğip selamlaşıyoruz. Bir gün farklı bir yoldan gitmeye karar verdim, böylece kahvaltı yaparken Ahmet'i görmeyecektim. Fakat o yine masasında kahvaltı yapıyordu ve beni görür görmez heyecanlanıp el salladı. Utandım ve kendime kızdım çünkü ona selam vermek için karşı kaldırıma geçmek zorunda kalmıştım. Bu durumu tekrarlamamak için karşıdan ona selam vermek zorunda bırakmıyorum artık. Her sabah Ahmet, bir bütün ekmek tost ya da yarım kilodan fazla börek, 5-6 tane açma, poğaça, simit ve yanında bir demlik çay ile yaklaşık 1 saat kahvaltı yapıyor. Ben koşarken ter içindeyken, o benim hayalini bile kurmadığım hamur işleri tüketiyor. Onu gördükçe hayatı sorguluyor ve spor yapma motivasyonumu kaybediyorum. Başlık da belirtildiği gibi, Ahmet'in kendisi oldukça fit durumda. Belki bir gün yine selam verirken karşısına dikilip ona, "Ahmet, yediğin şeyler zararlı, kilo yapar, damar tıkanıklığına yol açar, kendine yazık ediyorsun," diyeceğim. Konuşma belki farklı gelişirse de, "Senin yaptığın işi sikeyim Ahmet. Biz burada zorlukla 4-5 kilo vermek için uğraşırken, sen gözümün içine baka baka börekleri yiyorsun," diyebilirim.