Lise yıllarım, derslerim iyi olduğu için ailemin beni il dışına, yatılı okula göndermesiyle başladı. Babam zar zor para gönderiyordu ve dört senenin ilk üç yılını garibanlık çekerek geçirdim. Bulunduğum şehri gezemedim, hiçbir etkinliğe katılamadım, param yoktu. Lisedeyken çok sevdiğim mavi bir örme hırkam vardı. Bir gün, uzaktan tanıdığım biriyle karşılaştım ve onun ceketini övdüm. İnanamazsınız, ama bana hediye etti! İlk defa böyle bir şeyim oluyordu. Ama 12 yaşındaydım ve adamın kaç yaşında olduğunu düşünmedim bile.
O hırkayı üç sene giydim, kışın soğuk günlerinde altına başka şeyler giyip mont olarak kullanıyordum. Uzun kollarını kıvırırdım, çünkü montum yoktu. Hafta sonları dışarıya sadece on lira harcayabiliyordum. Cumartesi günü çıkarır, pazarları yurtta kalırdım. Üç lira dolmuşa yetmesi gerekiyordu. Bazen o kadar açlık çekerdim ki, bir iki liraya poğaça alır, kuru kuru yerdim. Çay, meyve suyu gibi lüksler yoktu, sadece boş boş dolaşırdım.
Geri kalan paramı internet kafeye ve döner yemeye biriktirirdim. Somun ekmeği arasına tavuk dürüm yemeyi ne kadar severdim! Ayda bir veya iki kez yiyebilirdim, o da bana lükstü. Uzman Çavuş amcam, babam para gönderemeyince ona söylerdi ve babamdan biraz daha fazla para gönderirdi. Harcayamazdım, çünkü parasız kalmaktan korkuyordum. Mentos şekerlerinin yuvarlak kutularını hatırlıyorum. Bir keresinde iki paket almışım, canım ne isterse yapayım diye. Ama bütün paramı buna harcadığıma pişman oldum, çünkü birkaç gün mide rahatsızlığı çektim.
Lise üçte, spor müsabakasına giden ve "Gandhi" lakaplı bir arkadaşım vardı. Bir müsabaka dönüşü, başka bir arkadaşla beni uyandırdılar ve gizli gizli ortak alandaki akvaryumun yanına sandalye çekip çiğköfte partisi yaptık. Gandhi, bir kilo çiğköfte almış, kola ve çekirdekle birlikte. Akvaryum ışığında, balıkların yanında o çiğköfteleri somun ekmeğine koyup yemmenin keyfini siz düşünün! Kolaları kahve makinesinden bardaklara dolduruyorduk, elimi makineye sokup çıkarıyordum. Bu yöntemle çevremdekilere bardak karşılığı otlakçılık yaptığım da oldu.
O zamanlar üzülmemiştim bu halime, fakirliğimin farkında değildim. Param olduğunu ve idare ettiğimi düşünüyordum. Dışarıda et yemedim, ilk üç yıl üstüme, başıma, ayağıma hiçbir şey almadım. Bayram tatillerinde otobüs biletine para vermemek için yakınlardaki aile dostlarının evlerine giderdim. Lisedeydim, daha çocuktum ve şimdi bu anıları düşündükçe gözlerim doluyor.
Lise son yıl, babam emekli oldu ve durumlar düzelmeye başladı. İlk defa lise son yılda bir köfte ekmek yemiştim, o da unutamadığım bir anı. Üniversiteye başladığım zaman, bu zorlu lise yıllarının bedelini ödedim. Üstüm başım, alışveriş yapmayı, saçımı uzatmayı bile bilmiyordum. Çok insanla tanıştım, güzel anılar biriktirdim. Yazımı okuyanlara tavsiyem, üniversiteye kadar çocuklarınızı yanınızdan ayırmayın, onlara destek olun. Uzaktaki ranzalı yataklarda hissedilen yalnızlığı yaşatmayın.
Unutmayın, çiğköfte anısı da eklenmiştir!
O hırkayı üç sene giydim, kışın soğuk günlerinde altına başka şeyler giyip mont olarak kullanıyordum. Uzun kollarını kıvırırdım, çünkü montum yoktu. Hafta sonları dışarıya sadece on lira harcayabiliyordum. Cumartesi günü çıkarır, pazarları yurtta kalırdım. Üç lira dolmuşa yetmesi gerekiyordu. Bazen o kadar açlık çekerdim ki, bir iki liraya poğaça alır, kuru kuru yerdim. Çay, meyve suyu gibi lüksler yoktu, sadece boş boş dolaşırdım.
Geri kalan paramı internet kafeye ve döner yemeye biriktirirdim. Somun ekmeği arasına tavuk dürüm yemeyi ne kadar severdim! Ayda bir veya iki kez yiyebilirdim, o da bana lükstü. Uzman Çavuş amcam, babam para gönderemeyince ona söylerdi ve babamdan biraz daha fazla para gönderirdi. Harcayamazdım, çünkü parasız kalmaktan korkuyordum. Mentos şekerlerinin yuvarlak kutularını hatırlıyorum. Bir keresinde iki paket almışım, canım ne isterse yapayım diye. Ama bütün paramı buna harcadığıma pişman oldum, çünkü birkaç gün mide rahatsızlığı çektim.
Lise üçte, spor müsabakasına giden ve "Gandhi" lakaplı bir arkadaşım vardı. Bir müsabaka dönüşü, başka bir arkadaşla beni uyandırdılar ve gizli gizli ortak alandaki akvaryumun yanına sandalye çekip çiğköfte partisi yaptık. Gandhi, bir kilo çiğköfte almış, kola ve çekirdekle birlikte. Akvaryum ışığında, balıkların yanında o çiğköfteleri somun ekmeğine koyup yemmenin keyfini siz düşünün! Kolaları kahve makinesinden bardaklara dolduruyorduk, elimi makineye sokup çıkarıyordum. Bu yöntemle çevremdekilere bardak karşılığı otlakçılık yaptığım da oldu.
O zamanlar üzülmemiştim bu halime, fakirliğimin farkında değildim. Param olduğunu ve idare ettiğimi düşünüyordum. Dışarıda et yemedim, ilk üç yıl üstüme, başıma, ayağıma hiçbir şey almadım. Bayram tatillerinde otobüs biletine para vermemek için yakınlardaki aile dostlarının evlerine giderdim. Lisedeydim, daha çocuktum ve şimdi bu anıları düşündükçe gözlerim doluyor.
Lise son yıl, babam emekli oldu ve durumlar düzelmeye başladı. İlk defa lise son yılda bir köfte ekmek yemiştim, o da unutamadığım bir anı. Üniversiteye başladığım zaman, bu zorlu lise yıllarının bedelini ödedim. Üstüm başım, alışveriş yapmayı, saçımı uzatmayı bile bilmiyordum. Çok insanla tanıştım, güzel anılar biriktirdim. Yazımı okuyanlara tavsiyem, üniversiteye kadar çocuklarınızı yanınızdan ayırmayın, onlara destek olun. Uzaktaki ranzalı yataklarda hissedilen yalnızlığı yaşatmayın.
Unutmayın, çiğköfte anısı da eklenmiştir!