Çok fazla şey anlatan büyük bir film. Turgul Sinemasının değerli parçalarından. Anlatımında yabancılaşma, yozlaşma, idealizm, maddiyatçılık, şefkat, sevgi, vicdan ve tutku barındırır. Film maddiyatçılığın günümüzdeki halini Nazım hoca'nın ailesi üzerinden anlatıyor. Mehmet'in dükkandaki tavrı ve sürekli babasına ev için baskı yapması bunlara örnek olarak gösterilebilir. Yabancılaşma, yozlaşma ve insan ilişkilerindeki zayıflama; şehir, insanlar ve aile üzerinden anlatılıyor. Gelinin evdeki tavrı, Mehmet'in babasını çağırırkenki samimiyetsizliği, dedesiyle karşısında otururken torunun sürekli telefonla oynaması ve insanların başkalarına karşı kayıtsızlığı da bunlara örnek olarak gösterilebilir. Şefkat, sevgi, vicdan dünya-Nazım ilişkisi üzerinden işlenirken; tutku ise, ne kadar hastalıklı da olsa; Halil üzerinden sunuluyor. Idealizm, şüphesiz ki, direkt olarak Nazım hoca üzerinden anlatılıyor. Yaşlı olmasına rağmen, ülkenin en ücra köylerinden birinde hocalık yapan Nazım, ailesinin darmadağın olması pahasına öğretmenlikten ve öğrencilerinden hiçbir zaman vazgeçmiyor. “Neden bilmiyorum; ama yine olsa yine aynı şeyleri yaparım” diyor Nazım hoca. Ve asıl final de böyle geliyor: “Senin adın neden Piraye? Benimki Nazım? Ağabeynin Mehmet?” Kendisi ve ailesini feda etme uğruna idealinden vazgeçmeyen insanlar var diyor film. Kendi yanacak; ama başkalarına ışık olacak. Özetle; aslında Nazım hoca, “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyor.