Freud, "Özür dilemek sizin haksız olduğunuz anlamına gelmez, karşınızdaki insana verdiğiniz değerin egonuzdan yüksek olduğunu gösterir" diyor. Freud bu sözü söylediği için mi, yoksa tamamen içinde bulunduğum hassas ergenlik dönemi nedeniyle mi bilmiyorum.
Yıllar yıllar önce sekizinci sınıftayken, o meşhur en arka üçlünün önündeki iki kişiden birisiydim. Dersimizin (matematik) son dakikalarındaydık. Hocamız konuyu bitirmeye çalışıyordu, hatta biraz da hızlı anlatıyordu. Derken hocanın dili sürçtü ve ilginç kelimeler söylemiş oldu. Arka sıramda oturanlar son derece tuhaf sesler eşliğinde hocanın söylediğini tekrar ederek gülmeye başlayınca, hoca o anda durdu ve sınıfa döndü. Tam da Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Halaylar durdu, Horonlar durdu, Dual damar, mor damar, şah damar sustu, Bahçeler put kesildi birer birer" şeklinde devam eden hüzün geldi baş köşeye kuruldu şiirindeki gibi üşüten bir atmosfer oluştu. Hocamız şöyle üstünkörü bir bakışla hepimizi gözden geçirdi ve üzgün ses tonunu da ekleyerek benim yüzümde dondu. Hemen ardından da; "Biz de gelmiş burada boğaz patlatıyoruz, hiçbir şeye değmezsiniz" diyerek, üstüne üstlük bir de tebeşiri olanca gücüyle tahtaya fırlatarak kaçarcasına çıkıp gitti.
Nedense tüm ahali "Çok ayıp, niye hocayla dalga geçtin" minvalinde cümleler kurarak üstüme çullandı. Her ne kadar yanımda oturan sıradaşımın yoğun desteğini alsam da sınıfın gözdesi ve popüler olan kişiler arka üçlü olduğu için pek bir işe yaramadı.
Ertesi gün yani bir sonraki matematik dersinde hoca konuyu daha sert bir üslup ile anlatıyor ve kimseye de bakmıyordu (ya da ben öyle zannediyordum). Ders bitince hemen arkasından koştum ve tüm cesaretimi kuşanarak dedim ki; "Hocam aslında sizin sözlerinizi tekrar eden ben değildim ama sonuçta bu yanlıştı... Özür dilerim." O da, babacan bir ifadeyle yüzüme baktı ve "Senin olmadığını biliyorum... Buna rağmen sorumluluk alıp bu davranışı gösterdiğin için teşekkür ederim" dedi.
Sanırım bazı durumlarda "haklı olmak" yerine nazik olmayı tercih etmek daha doğru bir yaklaşım.
Yıllar yıllar önce sekizinci sınıftayken, o meşhur en arka üçlünün önündeki iki kişiden birisiydim. Dersimizin (matematik) son dakikalarındaydık. Hocamız konuyu bitirmeye çalışıyordu, hatta biraz da hızlı anlatıyordu. Derken hocanın dili sürçtü ve ilginç kelimeler söylemiş oldu. Arka sıramda oturanlar son derece tuhaf sesler eşliğinde hocanın söylediğini tekrar ederek gülmeye başlayınca, hoca o anda durdu ve sınıfa döndü. Tam da Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Halaylar durdu, Horonlar durdu, Dual damar, mor damar, şah damar sustu, Bahçeler put kesildi birer birer" şeklinde devam eden hüzün geldi baş köşeye kuruldu şiirindeki gibi üşüten bir atmosfer oluştu. Hocamız şöyle üstünkörü bir bakışla hepimizi gözden geçirdi ve üzgün ses tonunu da ekleyerek benim yüzümde dondu. Hemen ardından da; "Biz de gelmiş burada boğaz patlatıyoruz, hiçbir şeye değmezsiniz" diyerek, üstüne üstlük bir de tebeşiri olanca gücüyle tahtaya fırlatarak kaçarcasına çıkıp gitti.
Nedense tüm ahali "Çok ayıp, niye hocayla dalga geçtin" minvalinde cümleler kurarak üstüme çullandı. Her ne kadar yanımda oturan sıradaşımın yoğun desteğini alsam da sınıfın gözdesi ve popüler olan kişiler arka üçlü olduğu için pek bir işe yaramadı.
Ertesi gün yani bir sonraki matematik dersinde hoca konuyu daha sert bir üslup ile anlatıyor ve kimseye de bakmıyordu (ya da ben öyle zannediyordum). Ders bitince hemen arkasından koştum ve tüm cesaretimi kuşanarak dedim ki; "Hocam aslında sizin sözlerinizi tekrar eden ben değildim ama sonuçta bu yanlıştı... Özür dilerim." O da, babacan bir ifadeyle yüzüme baktı ve "Senin olmadığını biliyorum... Buna rağmen sorumluluk alıp bu davranışı gösterdiğin için teşekkür ederim" dedi.
Sanırım bazı durumlarda "haklı olmak" yerine nazik olmayı tercih etmek daha doğru bir yaklaşım.