Prison Break’in 4 yıl süren hikayesi boyunca haksızlıklara karşı verilen mücadeleyi heyecanla izledik. İlk sezonun sonunda, kocaman hayallerle ve mutlulukla dolu olarak ekran başından ayrıldık. Kahramanların yaşadığı acıya ortak olduk, beklenmedik olayları birlikte gözledik. Her zaman bir planımız vardı; Michael ile birlikte arkadaşlarımızı kurtarmak, onlara hak ettikleri özgürlüğü sağlamak istiyorduk. Belirsiz bir geleceğe doğru adım atmak, kime güveneceğimizi bilemeyerek ilerlemek ve görünmeyen bir sonu olduğu halde umut etmekti hedefimiz. Sadece özgürlük için savaşmak, hayallerin peşinden gitmekti Prison Break’in özüydü.
Scofield, hayattaki en değerli varlık için gerekeni yaptı: kardeşi Lincoln’ü kurtarmak için bir oyun başlattı. Oyunun zorlu ve uzun olacağını tahmin etmemişti, ancak her oyunun mutlaka bir sonu olduğunu biliyordu. Oyunda sevdiklerini kaybetti, yeni insanlarla tanıştı ve dostlukların, düşmanlıkların ne kadar karmaşık olabileceğini fark etti. Gerçek kardeşliğin sadece akrabalıkla sınırlı olmadığını keşfetti: Gerçek kardeşlik, senin yanında olan, senin için her şeyi göze alan kişiydi. Annesinin sadece doğan değil, yanında duran kişi olduğunu öğrendi ve yaşlanmadan önce oyunun sonuna ulaştı.
Çoğu zaman, bir şeyleri elde etmek için bir şeylerden vazgeçmek gerektiğini anladı. "Michael nerede?" soruları artık cevapsız değil. Michael, hayalleriyle birlikte bilinmeyen bir yerde huzurlu bir şekilde uyumaktadır. Umutlu yarınlar, beklediğimiz güzelliklerle doludur. Bazı hayaller gerçek olur ve o zaman geçmişe bakıp mutlu olabiliriz. Gerçekleşmeyen hayaller için ise geçmişi sorgulamak yerine gözlerimizi kapatmaktan korkmamalıyız.
Prison Break'in kökeninden söylediği gibi; hayat bir oyun, herkesin kaybedeni ve kazananı vardır. Önemli olan, bu oyunu cesaretle oynamak ve başarıya ulaşmaktır. Cesaret ve azim her zaman zaferin anahtarı olacaktır.
Scofield, hayattaki en değerli varlık için gerekeni yaptı: kardeşi Lincoln’ü kurtarmak için bir oyun başlattı. Oyunun zorlu ve uzun olacağını tahmin etmemişti, ancak her oyunun mutlaka bir sonu olduğunu biliyordu. Oyunda sevdiklerini kaybetti, yeni insanlarla tanıştı ve dostlukların, düşmanlıkların ne kadar karmaşık olabileceğini fark etti. Gerçek kardeşliğin sadece akrabalıkla sınırlı olmadığını keşfetti: Gerçek kardeşlik, senin yanında olan, senin için her şeyi göze alan kişiydi. Annesinin sadece doğan değil, yanında duran kişi olduğunu öğrendi ve yaşlanmadan önce oyunun sonuna ulaştı.
Çoğu zaman, bir şeyleri elde etmek için bir şeylerden vazgeçmek gerektiğini anladı. "Michael nerede?" soruları artık cevapsız değil. Michael, hayalleriyle birlikte bilinmeyen bir yerde huzurlu bir şekilde uyumaktadır. Umutlu yarınlar, beklediğimiz güzelliklerle doludur. Bazı hayaller gerçek olur ve o zaman geçmişe bakıp mutlu olabiliriz. Gerçekleşmeyen hayaller için ise geçmişi sorgulamak yerine gözlerimizi kapatmaktan korkmamalıyız.
Prison Break'in kökeninden söylediği gibi; hayat bir oyun, herkesin kaybedeni ve kazananı vardır. Önemli olan, bu oyunu cesaretle oynamak ve başarıya ulaşmaktır. Cesaret ve azim her zaman zaferin anahtarı olacaktır.