Pek çok kişi gibi benim de güvenli limanım olan seri. Ne zaman ruhum bana ağır gelse, sıkışmış hissetsem, herhangi bir kitabının herhangi bir sayfasını açar okumaya başlarım. Çoğunlukla o kitabı bitirip elimden bırakamadan bir sonrakine devam edip seriyi tekrar bitiririm. Bunca yıldır bu başlığa hiç yazmamış olmam da belki de başladığımda kendimi durduramayacak olduğumu bilmemdendir. 90ların sonunda, Türkiye Harry Potter platformları arasında oldukça zaman geçirmiş biri olarak o dönemdeki nickimi söylemem bile 80li 90lı yıllarda doğmuş pek çok kişinin nickimi hatırlamasına neden olabilirdi. Bir kaç hafta önce serinin bu kez ingilizce versiyonunu okumaya karar verip ilk kitaptan başlamış bulunuyorum, biraz ara vermiş ve çok özlemişim. Her kitapla birlikte serinin edebi gücüne ve detayların derinliğine yeniden hayran kaldığımı ve türkçe çevirilerinin gerçekten de takdire şayan olduğunu hatırlamış olduğumu söylemek isterim. Kitapları okudukça her kitabın kendi başlığına da göz atıp bu başlıkların ağırlıklı olarak film yorumlarıyla ve gerçek potterheadlerin filmlere sövmeleriyle dolu olduğunu görüp bir kez daha üzüldüm. Oysa seri ile tanışmam ilk filmi izlememle başlamıştı yıllar önce. Şimdi diyse filmlerin yeri elbette ayrı, bu muhteşem evrendeki çoğu karakterin çok başarılı canlandırıldığını düşünüyorum. Ancak kitapların yeri çok ama çok ayrı. Ruhumun ait olduğu, içinde kendimi hayal etmemin yaşamak kadar doğal geldiği bir dünya benim için. Toparlak gerekirse, yolunuz bu başlığa düşmüşse mutlaka kitaplarını okuyun derim. Okuyun ve beyaz perdeye ne kadar eksik, ne kadar gereksiz yorumlamalarla dolu yansıtıldığını görün.