Haruki Murakami, Eylül 1988'de Van, Hakkâri, Cizre, Mardin, Urfa ve Diyarbakır'ı ziyaret etmiş. Bir yazar olmasına rağmen, Japon bir turist için oldukça ilginç bir rota. Önceden Trakya'dan İstanbul'a giriş yapmış, sonra rotasını Karadeniz sahil şeridine çevirip Trabzon'dan Hopa'ya kadar gitmiş ve kuzeyden doğuya ve güneye inmiş. 1990'da yayımladığı "Uten Enten" adlı kitabının Türkiye bölümünün başlığı ise "Çay, Askerler ve Koyunlar". Karadeniz'in çayla özdeşleştirilmesi neyse de Japon'un doğu ve güneydoğuyu askerle ilişkilendirmesi oldukça düşündürücü. Koyunların burada ne işi var derseniz; dağda ovada çok sayıda inek, keçi, koyun ve boncuk gözlü çocuklar görmüş. Murakami, Türkiye'nin atmosferine, ekmeğine ve çayına bayılan biri olarak 90'ların Türkiye'sini deneyimlemiş ve seyahat ettiği fotoğrafçı Eizo Matsumura ile birlikte bu deneyimleri yaşamış. Bir seferinde arabaları, silahlı bir Kürt grubu tarafından durdurulmuş. Bir adam, yüzünü bize doğru uzatıp parmakla gözünün beyazını göstermiş ve Türkçe bir şeyler anlatmaya çalışmış. Ardından "Viyanadan mı geldin?" diye sormuş. Murakami, adamın kendisine sürekli gözünü göstererek hardal gazından etkilendiğini anlatmaya çalıştığını ve kendisini Avrupa'dan gelen bir gözlemci sandığını kitapta anlatmış. Bu diyalogları anlayabilmek için Murakami'nin seyahatinden 5-6 ay önce Saddam Hüseyin'in emriyle Halepçe'ye zehirli gaz saldırısı düzenleyen Kimyasal Ali'nin (Ali Hasan el-Mecid) 5000 kişinin ölümüne ve 10000 kişinin yaralanmasına neden olduğunu bilmek gerekiyor. Bu bilgiyle Murakami'nin anıları daha derin bir anlam kazanıyor.