1995 yılında Bursa Anadolu Lisesi'nde yatılı okuyordum. Ailemiz Yenişehir ilçesinde yaşıyordu. O zamanlarda yollar yok gibiydi. Yenişehir'den Dikkaldırım'a gitmek 2.5-3 saat sürüyor, her gün sabah git akşam gel imkansızdı. Mecburen yatılı okuyorduk, dönem sonlarında eve gidiyorduk. Bursa ile Yenişehir arası yollar da rezaletti, uçurumun kenarından, daracık yollardan geçiliyordu. O sene Yenişehir Devlet Hastanesi'nin başhemşiresi şarampole uçmuş vefat etmişti, Allah rahmet eylesin.
İlk dönem bitti, Cuma akşamı oldu, karne alındı. Evime dönecektim. Kışın göbeği, inanılmaz bir kar fırtınası vardı. O zamanlar sadece Santralgaraj vardı, tüm şehirlerarası ve ilçe otobüsleri/minibüsleri oradan kalkıyordu. Dikkaldirim-Santralgaraj 17 TL, Santralgaraj-Yenişehir 65 TL gibi rakamlardı. (0,5 usd / 2 usd gibi)
Cebimde tam 82 TL vardı. Birincisi şehir içi minibüs parası, ikincisi ise Bursa-Yenişehir minibüsü parası. Aylar sonra evime gidecektim. Yaşım sadece 11, 11 yaşındaki bir çocuk. Şimdi bakıyorum 11 yaşındaki çocuklara, ne yatılı okuması, ne il-ilçe minibüsü, ne aileden kopması. Çok başka bir dünyada. (Kendi çocuğum da dahil.)
Daha ortaokul hazırlık okuyordum. Zaten yılın sonuna doğmuştum, yaşım normalden bir tık daha küçük. Çıktım Bursa Anadolu Lisesinden, bindim minibüse, geldim Santralgaraja. Hava çoktan kararmış, Yenişehir minibüsünü arıyorum. Adam demez mi, Doğu Garajı diye bir yer açıldı, artık Yenişehir minibüsleri oradan kalkıyor diye. Santralgaraj'dan Doğu Garajına gitmek diyelim ki 10 TL, ama benim hiç hesabımda olmayan bir 10 TL. Bu parayı verirsem Yenişehir minibüsüne binecek param kalmıyor. sordum adama ne kadar mesafe diye. "Yıldırım istikametine doğru 1 saat yürürsün, ama yürünmez uzak yani dedi." Ben de diyemedim ki, "Bir dolmuş param daha yok be amca, mecburen yürüyeceğim."
2 tane valizim vardı, tekerlekli değil, bildiğin amele valizi. Sırtımda da çanta. Muhtemelen 40 kiloyum. Ağır tipi kar fırtınası vardı, yollardan doğru düzgün araç geçmiyor.
Ben başladım yürümeye. Ne cep telefonu var, ne navigasyon, yollarda köpek bile yok ve ben hiç bilmediğim bir yere, bir istikamete doğru yürüyorum. 1 saatin sonunda yağan kardan sırılsıklam oldum. Altımda bildiğin okul pantolonu vardı. Pantolon komple bacaklarıma yapıştı. Kar fırtınası sulu sepkene döndü. Sırılsıklam olup bacağıma yapışan pantolonuma değen her bir damla su, artık sanki çimdikliyormuşcasına acı vermeye başladı. Sinirlerim bozuldu tabi, bir yandan ağlıyorum, bir yandan yürüyorum. Baştan içime içime ağlıyordum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlayarak yürümeye devam ettim. Kimse yok ki zaten sokaklarda, yollarda. O fırtınada ayağım burkulsa refüje düşsem ertesi gün zor bulurlar, cesedimi.
Sonuç olarak 1 saatten fazla yürüdüm, artık iyice gece olmuştu, Yenişehir minibüsü geldi, beni aldı. Minibüse bindikten sonra içerideki insanlar "vah yavrum, dur çocuğum vs." beni bağrına bastı. Kaloriferin dibine oturttular beni. Artık olduğu kadar, ölmeme ramak kala tekrar hayata döndüm.
Yenişehir'e vardığımda ise tabi ki ayrı bir facia. Ailem okulu arıyor, 5 gibi çıktı diyorlar saat olmuş 9, 10, ne gelen var ne giden, kış günü hava zifiri karanlık ve karlı. Hiçbir araç, taksi vs. yola çıkmıyor, çıkamıyor. (Yenişehir'de o yıllarda kaç taksi vardır allah bilir, 2 midir, 3 müdür) Bizimkiler tabi karakollara düşmüş. Polis'in eli kolu bağlı. Hastanelere haber salınmış, yollardaki trafik kazaları inceleniyor. Yolunu kapattılar kardan diye bir duyum var, doğru yanlış bilen yok. İletişim yokki. Annem bayılmış, ona damardan vermişler bir serum uyutmuşlar, vs. vs. Neyse efendim, çok vaktinizi aldım. Etrafınızda bazı insanlar kıştan, kardan, klimadan nefret ediyorsa çok üstlerine gitmeyin, sevmiyorlardır belki soğuğu.
İlk dönem bitti, Cuma akşamı oldu, karne alındı. Evime dönecektim. Kışın göbeği, inanılmaz bir kar fırtınası vardı. O zamanlar sadece Santralgaraj vardı, tüm şehirlerarası ve ilçe otobüsleri/minibüsleri oradan kalkıyordu. Dikkaldirim-Santralgaraj 17 TL, Santralgaraj-Yenişehir 65 TL gibi rakamlardı. (0,5 usd / 2 usd gibi)
Cebimde tam 82 TL vardı. Birincisi şehir içi minibüs parası, ikincisi ise Bursa-Yenişehir minibüsü parası. Aylar sonra evime gidecektim. Yaşım sadece 11, 11 yaşındaki bir çocuk. Şimdi bakıyorum 11 yaşındaki çocuklara, ne yatılı okuması, ne il-ilçe minibüsü, ne aileden kopması. Çok başka bir dünyada. (Kendi çocuğum da dahil.)
Daha ortaokul hazırlık okuyordum. Zaten yılın sonuna doğmuştum, yaşım normalden bir tık daha küçük. Çıktım Bursa Anadolu Lisesinden, bindim minibüse, geldim Santralgaraja. Hava çoktan kararmış, Yenişehir minibüsünü arıyorum. Adam demez mi, Doğu Garajı diye bir yer açıldı, artık Yenişehir minibüsleri oradan kalkıyor diye. Santralgaraj'dan Doğu Garajına gitmek diyelim ki 10 TL, ama benim hiç hesabımda olmayan bir 10 TL. Bu parayı verirsem Yenişehir minibüsüne binecek param kalmıyor. sordum adama ne kadar mesafe diye. "Yıldırım istikametine doğru 1 saat yürürsün, ama yürünmez uzak yani dedi." Ben de diyemedim ki, "Bir dolmuş param daha yok be amca, mecburen yürüyeceğim."
2 tane valizim vardı, tekerlekli değil, bildiğin amele valizi. Sırtımda da çanta. Muhtemelen 40 kiloyum. Ağır tipi kar fırtınası vardı, yollardan doğru düzgün araç geçmiyor.
Ben başladım yürümeye. Ne cep telefonu var, ne navigasyon, yollarda köpek bile yok ve ben hiç bilmediğim bir yere, bir istikamete doğru yürüyorum. 1 saatin sonunda yağan kardan sırılsıklam oldum. Altımda bildiğin okul pantolonu vardı. Pantolon komple bacaklarıma yapıştı. Kar fırtınası sulu sepkene döndü. Sırılsıklam olup bacağıma yapışan pantolonuma değen her bir damla su, artık sanki çimdikliyormuşcasına acı vermeye başladı. Sinirlerim bozuldu tabi, bir yandan ağlıyorum, bir yandan yürüyorum. Baştan içime içime ağlıyordum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlayarak yürümeye devam ettim. Kimse yok ki zaten sokaklarda, yollarda. O fırtınada ayağım burkulsa refüje düşsem ertesi gün zor bulurlar, cesedimi.
Sonuç olarak 1 saatten fazla yürüdüm, artık iyice gece olmuştu, Yenişehir minibüsü geldi, beni aldı. Minibüse bindikten sonra içerideki insanlar "vah yavrum, dur çocuğum vs." beni bağrına bastı. Kaloriferin dibine oturttular beni. Artık olduğu kadar, ölmeme ramak kala tekrar hayata döndüm.
Yenişehir'e vardığımda ise tabi ki ayrı bir facia. Ailem okulu arıyor, 5 gibi çıktı diyorlar saat olmuş 9, 10, ne gelen var ne giden, kış günü hava zifiri karanlık ve karlı. Hiçbir araç, taksi vs. yola çıkmıyor, çıkamıyor. (Yenişehir'de o yıllarda kaç taksi vardır allah bilir, 2 midir, 3 müdür) Bizimkiler tabi karakollara düşmüş. Polis'in eli kolu bağlı. Hastanelere haber salınmış, yollardaki trafik kazaları inceleniyor. Yolunu kapattılar kardan diye bir duyum var, doğru yanlış bilen yok. İletişim yokki. Annem bayılmış, ona damardan vermişler bir serum uyutmuşlar, vs. vs. Neyse efendim, çok vaktinizi aldım. Etrafınızda bazı insanlar kıştan, kardan, klimadan nefret ediyorsa çok üstlerine gitmeyin, sevmiyorlardır belki soğuğu.