kaç hafta oldu hatırlayamıyorum ama evimden uzaktım nice zamandır. insan sevdikleriyle beraber olunca zaman da yok olup gidiyor kendi hızında; kafayı, gönlü bulandıran gereksiz her şey de. geçen hafta bulunduğumuz yerde gece yarılarını aşan muhabbetler, müzik, gezme tozma çoktu. öyle çok ve hızlıydı ki her şey; ne, ne zaman, ne kadar yaşandı hatırlamaya çalışıyor ama zorlanıyorum. emekli edebiyat öğretmeni bir amca da muhabbetimize dahildi. ilk görev yerinden bahsederken hepimizi, ağlamanın o ilk adımı burundan başlayıp genizden alna doğru ve boğazdan geçerek aşağılara devam eden göz yaşarması haline soktu. nemlenmiş, aktı akacak bekleyen göz pınarlarıyla birbirimize bakakaldık. bir velisi gelmiş yanına ilk görev yerinde, dedi, hoca, benim çocuğa dokunmayacaksın, kötü söz söylemeyeceksin, sadece benimkine değil diğerlerine de yapmayacaksın bunları. işine karışmak değil niyetim. benim oğlanın kalbi delik. onu ne kadar uzun görür, yaşatabilirsem o kadar mutlu olacağım, bu yüzden yanına geldim. bizim hoca da tamam, dedi diye devam etti. sonra, yaz tatiline doğru ben karnesini veremeden gitmiş cemal, karnesini veremedim, dedi ağlamaya ramak kalmış gözleri ve sesiyle. hepimiz de tanımadığımız cemal'in arkasından yanarken bulduk kendimizi.bu dünyada kalbi delik çocuklar ve onların anne babaları var. bu dünyada kalbi delik çocuğun öğretmeni, onu hiç tanımayan ve bugünden düne gidip ardından üzülenler var. ama cemal, çoktan terk-i diyâr eylemiş. herkesin derdi de ondan alacağı ders de kendine. insan neden bu kadar yalnız??