hayatı sağ şeritte yaşamak!
yavaş olmanın dayanılmaz hafifliği
Hep telaşe içinde bir yerlere koşturuyoruz.
Adeta bir yarışın içindeyiz.
Aradığımız telefon hemen cevap vermezse,
Restoranda sipariş ettiğimiz yemek hemen önümüze gelmezse,
İnternette aradığımız sonuç hemen yüklenmezse keyfimiz kaçıveriyor.
Tüm arabaların sol şeritten hızlı hızlı gitmek istediği,
Sağ şeridin sol şeritten hızlı aktığı bir ülkede yaşıyoruz.
24 saatten fazlasına ihtiyacımız var,
Toplantıdayken bile akıllı telefonlarımızdan epostalarımıza cevap veriyor,
Diğer işlerimizi hallediyoruz.
“E internet çağındayız, hızlı olmayan oyun dışı kalır” mı dediniz?
Peki, madem sistem böyle gerektiriyor ve doğru olan da bu
O zaman neden bu kadar mutsuz insan var?
Bu kadar depresif, bu kadar stresli…
“Hızlı davranalım, hayatı kaçırmayalım,” derken,
Acaba büyük resmi mi kaçırıyoruz?
Oysa siz değil misiniz
Köz ateşin üzerinde bakır cezvede yavaş yavaş pişmiş köpüklü türk kahvesinin tadını
Başka bir kahve tutmaz diyen!
Neden güveçte pişmiş yemek düdüklü tencerede pişmiş olandan daha lezzetli?
Neden el emeği göz nuru ile dokunmuş bir halı,
Makine halısından daha değerli?
Hangi dostluklar ayaküstü sohbetin sonunda kurulmuştur,
Hiç emek harcamadan, hiç gönül vermeden?
Neden akşamları evinize gidip şöyle bir ayaklarınızı uzatıp huzur içinde oturmak istiyorsunuz sürekli?
Neden çocuğunuzun gözleri sizinle sakin bir vakit geçirdiğinde daha bir ışıl ışıl?
Neden onun attığı ilk adımları kaçırdığınız için kalbiniz pişmanlıkla dolu?
Oysa daha dün sabah işe geç kalmamak için koşturarak evden çıkarken,
O ilk adımlarını kaçırdığınız çocuğunuz size bir şeyler anlatmaya çalışmıştı ve siz yine “şimdi vaktim yok buna” dememiş miydiniz?
Sizin için değerli olan her şey daha fazlasını hak ediyor!
En başta da kendiniz!
Bir düşünün…
Bir bebeğin susam tanesi büyüklüğünde başladığı macerasında
Dünyaya gelmeden önce tüm uzuvlarının hayatta kalabileceği şekilde gelişmiş olması için
Yaklaşık 40 haftaya ihtiyacı var.
Daha erken ya da daha geç olunca birçok sorun çıkıyor.
E o zaman, yediğimiz yemeği, yaptığımız işi, öğrendiğimiz dersi
Doğal sürecinden önce yapmaya çabalamamız,
Adeta prematüre bebekler dünyaya getirmek için bu çabamız niye?
Aldığımız nefesin, çiğnediğimiz lokmanın, baktığımız manzaranın tadına varsak?
Ne daha hızlı ne de daha yavaş…
Hayatı “doğru hızında” yaşasak…
Yani sindire sindire, farkında olarak ve keyif alarak yaşasak..
Artık bu koşturmadan yorulduysanız,
Direksiyonu sağ şeride kırmanın vakti gelmiş demektir.
5 dakikada mikrodalgada ısıtılan yemeklerin,
Otomatiğe bağlamış şekilde yaptığımız ve yaptığımızı bile hatırlamadığımız rutinlerin sonu gelmiş demektir.
yavaş olmanın dayanılmaz hafifliği
Hep telaşe içinde bir yerlere koşturuyoruz.
Adeta bir yarışın içindeyiz.
Aradığımız telefon hemen cevap vermezse,
Restoranda sipariş ettiğimiz yemek hemen önümüze gelmezse,
İnternette aradığımız sonuç hemen yüklenmezse keyfimiz kaçıveriyor.
Tüm arabaların sol şeritten hızlı hızlı gitmek istediği,
Sağ şeridin sol şeritten hızlı aktığı bir ülkede yaşıyoruz.
24 saatten fazlasına ihtiyacımız var,
Toplantıdayken bile akıllı telefonlarımızdan epostalarımıza cevap veriyor,
Diğer işlerimizi hallediyoruz.
“E internet çağındayız, hızlı olmayan oyun dışı kalır” mı dediniz?
Peki, madem sistem böyle gerektiriyor ve doğru olan da bu
O zaman neden bu kadar mutsuz insan var?
Bu kadar depresif, bu kadar stresli…
“Hızlı davranalım, hayatı kaçırmayalım,” derken,
Acaba büyük resmi mi kaçırıyoruz?
Oysa siz değil misiniz
Köz ateşin üzerinde bakır cezvede yavaş yavaş pişmiş köpüklü türk kahvesinin tadını
Başka bir kahve tutmaz diyen!
Neden güveçte pişmiş yemek düdüklü tencerede pişmiş olandan daha lezzetli?
Neden el emeği göz nuru ile dokunmuş bir halı,
Makine halısından daha değerli?
Hangi dostluklar ayaküstü sohbetin sonunda kurulmuştur,
Hiç emek harcamadan, hiç gönül vermeden?
Neden akşamları evinize gidip şöyle bir ayaklarınızı uzatıp huzur içinde oturmak istiyorsunuz sürekli?
Neden çocuğunuzun gözleri sizinle sakin bir vakit geçirdiğinde daha bir ışıl ışıl?
Neden onun attığı ilk adımları kaçırdığınız için kalbiniz pişmanlıkla dolu?
Oysa daha dün sabah işe geç kalmamak için koşturarak evden çıkarken,
O ilk adımlarını kaçırdığınız çocuğunuz size bir şeyler anlatmaya çalışmıştı ve siz yine “şimdi vaktim yok buna” dememiş miydiniz?
Sizin için değerli olan her şey daha fazlasını hak ediyor!
En başta da kendiniz!
Bir düşünün…
Bir bebeğin susam tanesi büyüklüğünde başladığı macerasında
Dünyaya gelmeden önce tüm uzuvlarının hayatta kalabileceği şekilde gelişmiş olması için
Yaklaşık 40 haftaya ihtiyacı var.
Daha erken ya da daha geç olunca birçok sorun çıkıyor.
E o zaman, yediğimiz yemeği, yaptığımız işi, öğrendiğimiz dersi
Doğal sürecinden önce yapmaya çabalamamız,
Adeta prematüre bebekler dünyaya getirmek için bu çabamız niye?
Aldığımız nefesin, çiğnediğimiz lokmanın, baktığımız manzaranın tadına varsak?
Ne daha hızlı ne de daha yavaş…
Hayatı “doğru hızında” yaşasak…
Yani sindire sindire, farkında olarak ve keyif alarak yaşasak..
Artık bu koşturmadan yorulduysanız,
Direksiyonu sağ şeride kırmanın vakti gelmiş demektir.
5 dakikada mikrodalgada ısıtılan yemeklerin,
Otomatiğe bağlamış şekilde yaptığımız ve yaptığımızı bile hatırlamadığımız rutinlerin sonu gelmiş demektir.