İlkokula gidiyorum. Serviste Merve diye burnu fındık, ağzı kahve fincanı, şeker mi şerbet mi bal bir kız var. Çilli al yanakları, annesinin itinayla iki yana ördüğü kızıl saçları, kocaman yeşil gözleri ve aşırı sevimli mimikleriyle okuldaki tüm erkekleri büyülüyor. Tüm bunların yanında inanılmaz da sempatik ve arkadaş canlısı bir kız. Güzelliğinin farkında ve kendini prenses zanneden o cadı kızlardan değil. Yeri geliyor erkeklerle kıran kırana koşu yarışmaları yapıyor, yeri geliyor erkeklerle kavga ediyor. Her hareketiyle kendine hayran bıraktırıyor. Tabii ki ben de bu cimcimeye yanığım. Okulda, serviste bana her yekpare deyişinde kalbim çarpıyor, içim eriyor. Okuma yarışmalarında ceza gibi şov yapan ben kızın karşısında kem küm edip saçmalıyorum sürekli. Onu güldürebildiğim tek anlar da böyle saçmalayıp iyice şapşallaştığım anlardı. Gülünce o kocaman gözleri birden yok olup anime karakteri gözü gibi çizgiye dönüşüyor, tatlılığı arşa çıkıyor. Aşkından karnım ağrısa da kara kuru, o yaşta bile bıyıkları belli olan bir anadolu çocuğu olarak, Atatürk gibi mavi gözleri olan, sarışın ve besili çocukların yanında ona karşı hiçbir şansımın olmadığını da biliyordum. Ona karşı platonik aşkın en saf halini yaşıyordum ve bundan da mutluydum.
Teneffüslerde oynadığımız dansa davet oyununda da tercihini her zaman bahsettiğim çocuklardan yana kullanıyordu. İşin garip yanı bu durumu yadırgamıyordum. Tabii ki onları seçecekti. Çünkü yan yana geldiğimizde ümit özdağ'ın bile tepki göstereceği bir görüntü oluşuyordu. Yanına bile yakışmıyordum. Beni sevmesi için hiçbir neden yoktu. Ona karşı platonik aşkın en saf halini yaşıyordum ve bundan da mutluydum. İşin kötü yanı serviste en önce inen de oydu. Ama inene kadar etrafa saçtığı enerji bile servisten en son inen kişi olan bana yetiyordu. Günler böyle geçerken bir sabah tüm ülkenin gündemine oturan o olay vuku bulmuştu. Henüz ilkokula gitmemize rağmen hepimizin gündeminde bu konu vardı. Kendi aramızda fısır fısır konuşup tartışıyorduk. Derken onun sokağına girdik ve servis kapısı iki yana açıldı. Sırtında çantası, elinde beslenme çantasıyla merdivenlerden çıkarken o tiz ve tatlı ses tonuyla "apo yakalanmış!" diye bağırdı ve tüm servis ona bakakaldı. Hepimizin bildiği ama sessizce konuştuğumuz o konuyu korkusuzca yüzümüze vurmuştu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra tüm servis bir anda sevinmeye başlamış, herkes birbirine çak yaparak kutlamaya başlamıştı. Ben de o anda coşarak yanımdaki çocuğun üstüne atlayarak gol sevinci yaşar gibi sevinmiştim. Dünyanın en tatlı ve güzel kızı bu olayda da tatlılığı ve enerjisiyle serviste pozitif bir hava estirmişti. Gülümseyerek yerine oturdu ve arkasından örülmüş kızıl saçlarında bakarken bir kez daha hayallere daldım. İlk aşkım, yeşil bakışlım. Sana daha güzel bir şeyler söyleyebilmek için on bin cin ali okumuş olmak isterdim. Platonik aşkın yekpare.
Teneffüslerde oynadığımız dansa davet oyununda da tercihini her zaman bahsettiğim çocuklardan yana kullanıyordu. İşin garip yanı bu durumu yadırgamıyordum. Tabii ki onları seçecekti. Çünkü yan yana geldiğimizde ümit özdağ'ın bile tepki göstereceği bir görüntü oluşuyordu. Yanına bile yakışmıyordum. Beni sevmesi için hiçbir neden yoktu. Ona karşı platonik aşkın en saf halini yaşıyordum ve bundan da mutluydum. İşin kötü yanı serviste en önce inen de oydu. Ama inene kadar etrafa saçtığı enerji bile servisten en son inen kişi olan bana yetiyordu. Günler böyle geçerken bir sabah tüm ülkenin gündemine oturan o olay vuku bulmuştu. Henüz ilkokula gitmemize rağmen hepimizin gündeminde bu konu vardı. Kendi aramızda fısır fısır konuşup tartışıyorduk. Derken onun sokağına girdik ve servis kapısı iki yana açıldı. Sırtında çantası, elinde beslenme çantasıyla merdivenlerden çıkarken o tiz ve tatlı ses tonuyla "apo yakalanmış!" diye bağırdı ve tüm servis ona bakakaldı. Hepimizin bildiği ama sessizce konuştuğumuz o konuyu korkusuzca yüzümüze vurmuştu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra tüm servis bir anda sevinmeye başlamış, herkes birbirine çak yaparak kutlamaya başlamıştı. Ben de o anda coşarak yanımdaki çocuğun üstüne atlayarak gol sevinci yaşar gibi sevinmiştim. Dünyanın en tatlı ve güzel kızı bu olayda da tatlılığı ve enerjisiyle serviste pozitif bir hava estirmişti. Gülümseyerek yerine oturdu ve arkasından örülmüş kızıl saçlarında bakarken bir kez daha hayallere daldım. İlk aşkım, yeşil bakışlım. Sana daha güzel bir şeyler söyleyebilmek için on bin cin ali okumuş olmak isterdim. Platonik aşkın yekpare.