Çocukluk anılarım...
11-12 yaşlarında, hayatımın en acı sözünü duymuştum. O söz, beni değiştirmişti, kabuğumu değiştirdi. Ben artık aynı çocuk değildim. Küçükken tiyatrocu olan dayım, 20'li yaşlarında bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Aracı kullanan babamdı. Ardından babamın dükkanı da battı, eve haciz üstüne haciz geliyordu. Ev boşalmış, babam cezaevine girmişti. İnsanlığın en temel sorunları bir anda bize çullanmıştı. Annem örgü örerek para kazanmaya çalışıyordu. Hepimiz dertli bir biçimde hayata tutunmaya çalışıyorduk, ama çocuk olduğun için hepsi sana yansıyor.
Evin hali, okumaya çalışmak, hiçbir gücünün olmaması, her şeyi acizce izlemek zorunda kalmak... Ama en kötüsü; çocuk olduğun için kimse seni önemsemiyor, herkesin derdi kendine yeter vaziyette. Dinleyip anlayan yok. Yetişkinler gibi. Akranların atari derdinde, büyükler de seni dinlemez. Her şey içinde patlıyor, ama her şeyi en az yetişkinler kadar anlayıp hissediyorsun. Sonra bu dertlerden kimse başını kaldıramadı, kolay değildi.
Nasıl uyuduk, ne yedik, ne içtik hiç hatırlamıyorum. Bir dolmuş parası bile bulamıyorsun ki yeni ölmüş kardeşini ziyarete gidesin, annem için bahsediyorum. Ben ise evde yalnız kaldığımda dayım için ağlıyorum, hayal meyal bana gofret getirmelerini hatırlıyorum. Çok yakın mıydık, beni anlar mıydı? Dayımın yokluğu bende büyük bir boşluk bıraktı.
Birkaç yıl böyle sefaletle geçti. Sonra bir gün dayımın mezarına gidecek imkanımız oldu. Ankara'da, Karşıyaka Mezarlığındaydı. Annem uzaktan görüp "şurada" dediktan sonra ağlamaya başladı. Ben ise ilk kez mezarlık görüyorum, ruhum o kadar çok dertle dolu ki, içimden çıkacak.
Referans alacağın herkes ve her şey iliklerine kadar dertli, ağlamaklı, perişan halde zaten. Annem geçti dayımın karşısına, duasını okudu önce, amin dedi. Sonra geçti baş tarafına, mezar taşını okşayarak dedi ki: "Bana küstün mü kardeşim, gelemedim ya, küstün mü bana?" dedi... Ben bittim... O ana kadar yaşadığımız tüm sefaletin ve pisliğin bir çaresi varmış. Fakat bu sorunun cevabı yoktu. Hissettiğim şeyin çaresi yoktu. Ben yok oldum. Ben başka biri oldum.
Kötü günler devam etti ama 33 yaşıma gelene kadar bundan beter hiçbir söz duymadım.
11-12 yaşlarında, hayatımın en acı sözünü duymuştum. O söz, beni değiştirmişti, kabuğumu değiştirdi. Ben artık aynı çocuk değildim. Küçükken tiyatrocu olan dayım, 20'li yaşlarında bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Aracı kullanan babamdı. Ardından babamın dükkanı da battı, eve haciz üstüne haciz geliyordu. Ev boşalmış, babam cezaevine girmişti. İnsanlığın en temel sorunları bir anda bize çullanmıştı. Annem örgü örerek para kazanmaya çalışıyordu. Hepimiz dertli bir biçimde hayata tutunmaya çalışıyorduk, ama çocuk olduğun için hepsi sana yansıyor.
Evin hali, okumaya çalışmak, hiçbir gücünün olmaması, her şeyi acizce izlemek zorunda kalmak... Ama en kötüsü; çocuk olduğun için kimse seni önemsemiyor, herkesin derdi kendine yeter vaziyette. Dinleyip anlayan yok. Yetişkinler gibi. Akranların atari derdinde, büyükler de seni dinlemez. Her şey içinde patlıyor, ama her şeyi en az yetişkinler kadar anlayıp hissediyorsun. Sonra bu dertlerden kimse başını kaldıramadı, kolay değildi.
Nasıl uyuduk, ne yedik, ne içtik hiç hatırlamıyorum. Bir dolmuş parası bile bulamıyorsun ki yeni ölmüş kardeşini ziyarete gidesin, annem için bahsediyorum. Ben ise evde yalnız kaldığımda dayım için ağlıyorum, hayal meyal bana gofret getirmelerini hatırlıyorum. Çok yakın mıydık, beni anlar mıydı? Dayımın yokluğu bende büyük bir boşluk bıraktı.
Birkaç yıl böyle sefaletle geçti. Sonra bir gün dayımın mezarına gidecek imkanımız oldu. Ankara'da, Karşıyaka Mezarlığındaydı. Annem uzaktan görüp "şurada" dediktan sonra ağlamaya başladı. Ben ise ilk kez mezarlık görüyorum, ruhum o kadar çok dertle dolu ki, içimden çıkacak.
Referans alacağın herkes ve her şey iliklerine kadar dertli, ağlamaklı, perişan halde zaten. Annem geçti dayımın karşısına, duasını okudu önce, amin dedi. Sonra geçti baş tarafına, mezar taşını okşayarak dedi ki: "Bana küstün mü kardeşim, gelemedim ya, küstün mü bana?" dedi... Ben bittim... O ana kadar yaşadığımız tüm sefaletin ve pisliğin bir çaresi varmış. Fakat bu sorunun cevabı yoktu. Hissettiğim şeyin çaresi yoktu. Ben yok oldum. Ben başka biri oldum.
Kötü günler devam etti ama 33 yaşıma gelene kadar bundan beter hiçbir söz duymadım.