Sitemizin kapıcısı çok hızlı konuşuyor. Ne dediğini anlayamıyorum. Karşılaştığımızda bir şeyler anlatıyor. Yüzü gülümserse ben de gülümsüyorsam, kaşları çatarsa kaşlarımı çatıryorum ve düşünceli bir ifadeyle dinliyorum. Zamanımın büyük çoğunluğu bir şeyleri anlamamakla geçiyor. Anlarmış gibi yaparak ölmeyi bekliyorum. Ölüm de pek anlaşılır değil. Zihnimin yok olacağı düşüncesi rahatlatıyor. Servisteki ufak aksaklıktan dolayı garsona kaba davranan arkadaşımla artık görüşmek istemiyorum. Trafikte ilerlerken küçük bir dalgınlık sonucu direksiyonu önümüze kıran kadına yarım saat boyunca küfür eden arkadaşımın vicdanlı biri olduğunu düşünmüyorum. Babamın aslında özünde kötü bir adam olduğunu görüyorum ve onun oğlu olduğum için aynada gözlerime uzunca bakıyorum. Kalıtsal kötülük diye bir şey olduğuna inanıyorum. (Ivan Karamazov geldi geçenlerde, oturup ne kadar haklı olduğunu anlattı bana, çay demledim içtik. Giderken bana sarılıp ağladı) Sen de halen adam olamadın bakışlarına maruz kalmaktan korktuğum için bayramlarda dedemleri ziyaret etmiyorum. Kimin nesi olduğumdan önce ne kadar maaş aldığımı soran akrabalarımın açlıktan ölmelerini istiyorum. Kırk yıllık sosyal demokrat dayımın bir anda çarşafa giren hukuk mezunu kızını zengin bir gençle nişanlarken namaza başlamasını ve nişan atıldıktan sonra namazı bırakmasını anlıyorum ama anlamazlıktan geliyorum. (İnsan bir yandan bunu anlayıp diğer yandan nasıl yaşayabilir) Metroda yer verdiğim kişi teşekkür etmeden oturunca yol boyu yer verip iyilik yaptığım kişiye bileniyorum. (İlginçtir, iyilik yaptığımı düşündüğüm zaman kibirli bir zırhla kuşandığımı hissediyorum)