Almanya'da bir Cezayirli işçiyle arkadaş olmuştum. Almanya, birçok ülkeye göre işçi haklarının ve emeğinin daha iyi korunduğu bir ülke olarak bilinir. Ama bu adam, otuzlarında daha genç sayılabilecek bir insandı ve Amazon'da üç kuruşluk saat ücreti karşılığı depoda çalışmıştı. Ağır yük taşıması sonucu beline derinden bir ağrı girmişti.
Amazon'da çalıştığını öğrendiğimde, şirketin bu gibi durumları rutin bir şekilde görmezden geldiğini öğrendim. Amazon'un olumlu imajı, müşteri memnuniyeti falan... hepimizin duyduğu pazarlamanın o şaşalı örtüsü. Pazarlama örtüsü kalktığında, arka plandaki hikayeler böyle. Sistem acımasız, sosyal darwinci koşulları altında hayatta kalabilmek için çalışmak zorunda bırakılan toplumun en alttaklerini alır, işini görene kadar sömürür, akabinde siktiri çek, bir peçete gibi buruşturup atar bir kenara.
Sınıfsallık diye bir şey var, ama çokça "milliyetçi" arkadaşlar, pek çok şeyi millet üzerinden okumaya meyilli, bu gerçekliği görmezden gelirler. Sistem, Türkmüş, Kürtmüş, Suriyeliymiş, Afganmış, Cezayirliymiş falan ayırt etmez. Çünkü sistem, kendisine ses edilmediği sürece zengini daha zengin, fakiri daha fakir etmeye programlıdır.
Ve seni, iş yerinde seninle aynı zamanı geçiren, hatta belki senden daha az emek veren "üst düzey yönetici"lerin senin bin katın (1000!!!!) maaş almasının adaletli olduğunu yalanına inandırmaya çalışır. Çünkü sömürüsü senin bunu kabul etmene, bu adaletsizliğe isyan etmemene bağlıdır. Emeğine biçilen üç kuruşluk değer üzerinden hayatının ve bir insan olarak varlığının aşağılanmasının "normal" olduğuna seni inandırmaya çalışır.
O yüzden "adam sermaye koymuş, girişimcilik göstermiş, risk almış ve başarılı olmuş işte - ne var?" diyecek dostlar, demeyin. 70'lerden pek sevdiğim bir işçi sloganı var, sahip olduğunuz servet bizden çaldıklarınızdır. Kulağınıza küpe olsun.
Amazon'da çalıştığını öğrendiğimde, şirketin bu gibi durumları rutin bir şekilde görmezden geldiğini öğrendim. Amazon'un olumlu imajı, müşteri memnuniyeti falan... hepimizin duyduğu pazarlamanın o şaşalı örtüsü. Pazarlama örtüsü kalktığında, arka plandaki hikayeler böyle. Sistem acımasız, sosyal darwinci koşulları altında hayatta kalabilmek için çalışmak zorunda bırakılan toplumun en alttaklerini alır, işini görene kadar sömürür, akabinde siktiri çek, bir peçete gibi buruşturup atar bir kenara.
Sınıfsallık diye bir şey var, ama çokça "milliyetçi" arkadaşlar, pek çok şeyi millet üzerinden okumaya meyilli, bu gerçekliği görmezden gelirler. Sistem, Türkmüş, Kürtmüş, Suriyeliymiş, Afganmış, Cezayirliymiş falan ayırt etmez. Çünkü sistem, kendisine ses edilmediği sürece zengini daha zengin, fakiri daha fakir etmeye programlıdır.
Ve seni, iş yerinde seninle aynı zamanı geçiren, hatta belki senden daha az emek veren "üst düzey yönetici"lerin senin bin katın (1000!!!!) maaş almasının adaletli olduğunu yalanına inandırmaya çalışır. Çünkü sömürüsü senin bunu kabul etmene, bu adaletsizliğe isyan etmemene bağlıdır. Emeğine biçilen üç kuruşluk değer üzerinden hayatının ve bir insan olarak varlığının aşağılanmasının "normal" olduğuna seni inandırmaya çalışır.
O yüzden "adam sermaye koymuş, girişimcilik göstermiş, risk almış ve başarılı olmuş işte - ne var?" diyecek dostlar, demeyin. 70'lerden pek sevdiğim bir işçi sloganı var, sahip olduğunuz servet bizden çaldıklarınızdır. Kulağınıza küpe olsun.