Babam ve annem 40 yıl evli kaldılar. Ben bu 40 yılın ortalama 10 yılında empati yapabilen bir yaştaydım. Babam sabah 6'da işine giden ve akşam 23'te işinden gelen bir kitapçı esnafıydı. Sürekli çalışırdı, hayatı evini geçindirmekle geçti. Belki 10 yıl tek bir gün bile tatile gitmedi. Anne hayatı boyunca 1 gün bile babama sabah kahvaltı hazırlamadı, gömleklerini ütülemedi. Akşam canın ne istiyor diye sormadı. Doğum günlerinde, kıçı kırık bir kek bile yapmadı. Babam anneler gününde, doğum gününde, evlilik yıldönümlerinde tüm, tüm özel günlerde anneme hediyeler aldı. Hatta bir tane bana da alırdı, anneme kendi hediyemmiş gibi verebileyim diye. Bir kere eve VCD almıştı babam. Oturup heyecanla izlemeye başladık babamla. Anne geldi konuşmaya başladı: "Bu ne? Evi çöplüğe çevirdiniz." "Bunlara para ver, sen evini geçindirmek dururken." "Sizin bu boş harcamalarınız zaten bizi bitirdi." "Öyle miskin miskin TV izleyin, bir işin ucundan da tutayım demeyin." Böyle dakikalarca konuştu. Babam filmi durdurdu. "Bu seni rahatsız mı etti?" dedi. "İzlemdiğim şey bu alet seni mutsuz mu etti?" dedi. Anne: "Evet, çok sinirlendiriyorsun beni." dedi. Babam tek bir söz daha etmeden VCD'yi kapattı. Fişten çekmeden balkona doğru yürümeye başladı. Baktı fiş onu durdurdu. Asıldı fişini kopardı. Balkondan aşağı fırlattı. Sonra hiç bir şey söylemeden koltuğa oturdu. Gülümsedi anneme: "Ortada bir problem kalmadı artık" dedi... İlk defa babamı öyle gördüm... O zamanlar anlam veremediğim bir şeydi ama bugün haklı buluyorum... Babam bir ömür bir şeyleri yürütmek için çaba harcadı, idare etti... İçimde en büyük adaletsizlik şudur, ölmeden 1 saat evvel dahi bana şöyle söyledi: "Lütfen anneni yalnız bırakma, onun bu hayata tutunmaya, sana ihtiyacı var..."