Günde ortalama 100 bin kez atan bir kas yumağı... Pek çok duygumuz kalbimizin değil, beynimizin eseri olarak görülür. Hipokrat 2500 yıl önce nokta atışı yapıyor, "Duygular beyinden doğar" diyordu. Son yapılan araştırmalara göre; kalbimizin beynimize gönderdiği sinyaller, beynimizin kalbimize gönderdiği sinyallerden daha fazla. Meğer, kalbin de tıpkı beyin gibi kendine has çok kompleks bir sinir sistemi varmış. Kalbin çeşitli hormonal durumları, nöro taşıyıcılar tarafından beyne iletiliyor ve beyin sistemini etkiliyor. Mesela, sevgi hormonunun çıkış yeri kalpmiş; sevgi gibi, nefret, öfke, hüzün, merhamet, korku da kalbimizde hissediliyor. Açıklamalardan anlaşılan o ki, beyinle kalp arasında tahminlerin ötesinde ve çok sıkı bir işbirliği var. Belki bu nedenle ve belki de duygular söz konusu olduğundan kafalarda biraz karışıklık yaşanması mümkün. Kalbe "sadece kan pompalayan bir organ" demek de haksızlık sanki, kalp adına kalbim kırıldı.
Tamam, pozitivizm ama biraz da geniş bakmak, yeni gelişmelere, yeni bilgilere açık olmak lazım. Kalbe ilişkin sürpriz denebilecek görüşlere ve iddialara önyargısız, nesnel bir gözle bakmak bizi daha az pozitivist ya da bilim karşıtı yapmaz. Doğruluğu ile ilgili bir kuşku mu var, zaman ve yeni araştırmalar gösterir. O güne kadar kalbe iyi davranalım bence.. hem ne yapsak, hissetmekten kurtuluş yok öyle değil mi? An gelip de kalbimizde acı duyduğumuz yalan mı yani?
Ideal insan ilişkileri kalpler arası bir seyahat aslında; sevmek, kalbimizin birbirimizdeki misafirliği.. "ideal" olmayanlarda sarpa sarıyor kalbin hâli.. Her sevgi gibi, her sevgisizlik kalpte bir iz bırakıyor, pişmanlıklar, özlemler, endişeler, kırgınlıklar da öyle.. Hepsi kalbi hasta eden bir etkiye sahip ve kalp krizine davetiye çıkarıyor. "Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi".. diyordu canım Pessoa.. Vazgeçiyor nitekim.. Bir gün beklenmedik bir anda spazma, krize, anjiyoya, stende götürüyor insanı.. Bazen hiç bilmedik bir şeye harcanıveriyor kalp, bazen değmedik bir şeye, bir pamuk ipliğine, bir hiçe.. Kalp kırıklığı öldürebiliyor. Şöyle; #116498605 diyelim, kurtuldunuz lakin o kırık ömürlük, hiç iyileşmiyor. Dünyanın en ünlü kalp doktoru Michael DeBakey'le ilgili bir anekdot - ya da belki de ona yakıştırılmış bir hikaye - gülümsetti.. Michael DeBakey'in arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve Dr. Michael DeBakey'e dönerek; "- Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım! Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum..?" Bunun üzerine Dr. DeBakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş; "- Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene.." Doktorların da işi zor, kalbi olanların da.. Sadece kalpsizlere bir şey olmuyor galiba.. İyimserlik ve umut kalbin doğal ilaçlarından.. Bir Çin atasözü der ki; "Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelip konar." Fazlasıyla romantik hatta gülünç görünüyor olabilir mi bu söz? Kayaların çatlaklarında yeşeren bitkilere, bitki denir mi artık ne ise, bazen küçük yeşil bir öbek, şaşırmışımdır hep; İncecik bir çatlağa sızan su ile hayatta kalabilmek nasıl bir güç gerektirir, nasıl bir inanç.. Nasıl bir hayatta kalma arzusudur bu.. Bir keresinde bir taşın içindeki avuç içi kadar bir toprakta en sevdiğim çiçek, sardunya yaşadığını bile görmüştüm, mutlu görünüyordu. Benden mutluydu en azından.. Frig vadisindeki Midas'ın kaya mezarının üzerinde açan şu çelimsiz güzel de "her şey mümkün" diyor. işte *tek gereken, sadece birazcık yaşama sevinci, "yeşil bir ağaç", o kadar..
Tamam, pozitivizm ama biraz da geniş bakmak, yeni gelişmelere, yeni bilgilere açık olmak lazım. Kalbe ilişkin sürpriz denebilecek görüşlere ve iddialara önyargısız, nesnel bir gözle bakmak bizi daha az pozitivist ya da bilim karşıtı yapmaz. Doğruluğu ile ilgili bir kuşku mu var, zaman ve yeni araştırmalar gösterir. O güne kadar kalbe iyi davranalım bence.. hem ne yapsak, hissetmekten kurtuluş yok öyle değil mi? An gelip de kalbimizde acı duyduğumuz yalan mı yani?
Ideal insan ilişkileri kalpler arası bir seyahat aslında; sevmek, kalbimizin birbirimizdeki misafirliği.. "ideal" olmayanlarda sarpa sarıyor kalbin hâli.. Her sevgi gibi, her sevgisizlik kalpte bir iz bırakıyor, pişmanlıklar, özlemler, endişeler, kırgınlıklar da öyle.. Hepsi kalbi hasta eden bir etkiye sahip ve kalp krizine davetiye çıkarıyor. "Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi".. diyordu canım Pessoa.. Vazgeçiyor nitekim.. Bir gün beklenmedik bir anda spazma, krize, anjiyoya, stende götürüyor insanı.. Bazen hiç bilmedik bir şeye harcanıveriyor kalp, bazen değmedik bir şeye, bir pamuk ipliğine, bir hiçe.. Kalp kırıklığı öldürebiliyor. Şöyle; #116498605 diyelim, kurtuldunuz lakin o kırık ömürlük, hiç iyileşmiyor. Dünyanın en ünlü kalp doktoru Michael DeBakey'le ilgili bir anekdot - ya da belki de ona yakıştırılmış bir hikaye - gülümsetti.. Michael DeBakey'in arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve Dr. Michael DeBakey'e dönerek; "- Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım! Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum..?" Bunun üzerine Dr. DeBakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş; "- Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene.." Doktorların da işi zor, kalbi olanların da.. Sadece kalpsizlere bir şey olmuyor galiba.. İyimserlik ve umut kalbin doğal ilaçlarından.. Bir Çin atasözü der ki; "Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelip konar." Fazlasıyla romantik hatta gülünç görünüyor olabilir mi bu söz? Kayaların çatlaklarında yeşeren bitkilere, bitki denir mi artık ne ise, bazen küçük yeşil bir öbek, şaşırmışımdır hep; İncecik bir çatlağa sızan su ile hayatta kalabilmek nasıl bir güç gerektirir, nasıl bir inanç.. Nasıl bir hayatta kalma arzusudur bu.. Bir keresinde bir taşın içindeki avuç içi kadar bir toprakta en sevdiğim çiçek, sardunya yaşadığını bile görmüştüm, mutlu görünüyordu. Benden mutluydu en azından.. Frig vadisindeki Midas'ın kaya mezarının üzerinde açan şu çelimsiz güzel de "her şey mümkün" diyor. işte *tek gereken, sadece birazcık yaşama sevinci, "yeşil bir ağaç", o kadar..