Bir parça da insanın kendinin ölmesi. Can yoldaşının ölmesi. Yol arkadaşının ölmesi. 24 yaşımdan 42 yaşıma kadar her gece yanımda uyumuş ve ruhumun kocaman bir parçasını ve gençliğimi içinde sakladığım kıymetlimin ölmesi. Kedim bir ay önce son evre böbrek yetmezliği tanısı aldığından beri okuyorum bu başlığı. Önceki her gördüğümde içim ürpse de çok uzun zamandır hep yanımda olduğundan ve hep olacağını sandığmdan “ayy çok üzülür insan yaa” deyip geçiyordum. Ama her ne kadar kalp gerizekalı gibi davransa da beyin olacakları biliyor ve kısa süre sonra ben de bu başlığa yazıyor olacağım için; belki kendimi kaçınılmaza alıştırmak için ağlaya ağlaya okudum yazılanları. Tarifi olmayan bir acı. Sevdiğim insanların ölümünü de gördüm ve elbet yandı canım ama bu gerçekten çok başka bir şey! Gerçekten kendimden bir şeyi de gömdüm bu akşam üstü. On sekiz koca yıl, hayatımın en zor dönemeçlerinde, çocuğumu doğurduğumda, işsiz kaldığımda, çok param olduğunda, düştüğümde, kalktığımda, ağladığımda, güldüğümde; her ne olursa olsun gece benim yanımda uyumuş; bana göz kulak olmuş; ruhuma ve aklıma bekçilik etmiş başka kimse olmadı hayatımda. Eksikliği de başka bir şeye benzemeyecek elbet. 2006'da yerlerin çatır çatır buza kestiği bir kış gecesi bir trene binip eskişehir'den istanbul'a getirdiğimden beri ilk defa onun evimizde olmadığı bir gece geçiriyorum, hayatımın en zor gecelerinden biri olarak hatırlarım herhalde üstünden kırk yıl da geçse… (Sahi bir ara kaybolmuştu da 13 gün sonra geri gelmişti; bir de o zaman var işte evde olmadığı). Munis Kaplanım benim, huzurla uyu o ağacın altında. Evladımdan başka kimseyi de senden çok sevmedim, bu da aramızda kalsın…