Ölümünden kısa süre sonra şuraya gelip bir sürü şey yazmıştım. Halbuki daha idrak edememişim o sırada yokluğunu tam anlamıyla. Kediler evin de ruhu malum. Hele ki evde siz neredeyseniz uykusu da dahil yapmakta olduğu şey her neyse onu bırakıp yanınıza gelen bir kediyse bu, dediğimi daha iyi anlarsınız. Salondayken kanepede, sırtını bana dayar. Çalışıyorsam ayaklarımı uzattığım pufa, iki bacağımın arasındaki küçücük yere kendini tıkıştırıp kıvrılır. Tuvalette peşimde, mutfakta peşimde; kısacası ben neredeysem o da oradaydı. Sabahın beşinde mi kalktım, yüzümü yıkarken bir bakarım banyo kapısında. Bütün gün yataktan mı çıkmadım; o da benimle beraber yatakta. Telefonumdaki on fotoğraftan dokuzu ona ait. Instagram hikayelerimin yüzde sekseninde onun komik hallerini, garip uyuma pozisyonlarını, bana patileriyle sarılışını, verdiğimiz şebek pozları paylaşmışım. 18 yıllık bir rutin bu. Aynada kendimi göreceğimden ne kadar eminsem, sabah uyanınca onu göreceğimden de o kadar emin olduğum bir 18 yıl. Neyse işte, evin de ruhu olduklarından, ben benim kedimi gömdüğümüzün ertesinde kaçtım evden. Duramazdım çünkü. Çanakkale senin, Antalya benim, hiç planda olmayan bir 20 günlük süreyi evden ve durumdan kaçarak geçirdim. Normalde peşimde olmayacağı yerlerde oldum hep. Yokluğunun garip ya da sıra dışı olmadığı durumları uzatabildiğim kadar uzattım. Ta ki mecburen eve dönene kadar. Ta ki dün akşam oğlum da babasına gidip de evde yalnız kalana kadar. Çünkü ben 18 yıldır gerçek anlamda ilk defa dün gece evde yalnız kaldım. Yalnız kalmaya, evde yalnız olmaya methiyeler düzerken; yalnızlık gibisi yok diye keyifle çayımı yudumlarken hiç yalnız değilmişim ki ben meğer! Üzülürken, zor günlerden geçerken hiç yalnız bırakılmamışım ki aslında! Her anımda bana varlığını ve kendi varlığımı; sevdiğimi ve sevildiğimi hatırlatan, sürekli etkileşim halinde olduğum, herkes gittiğinde de yanımda kalan, her koşulda benimle olan, beni güldüren, sakinleştiren, ruhuma da bedenime de şifa veren bir varlıkla nasıl yalnız olabilirmişim ki! Akşam dizi izlerken bu durum bir anda balyoz gibi indi beynime. Bütün gün evde dolandım, peşimde değildi. Şimdi yanımda değil. Tıkırtıları gelmiyor mama yerken, kum karıştırırken ya da bulduğu bir şeyle oynarken. Kanepede de yatmıyor. Çünkü yok. Çünkü öldü! Nasıl öldü yav. Öldü ne demek! Biz binlerce gecedir hiç ayrılmadan aynı evde yaşadık, öldü ne demek! Öldüğü gün hissettiğim acının çok daha keskin ve yakıcı bir halini hissediyorum şu anda. Sanki o zaman anlamamışım gibi, sanki ölüsüne sarılıp ağlayan, yorgun ve yaşlı bedenini toprağa uyur gibi yerleştirip onu ellerimle gömen ben değilmişim gibi... Evladıma duyduğuma en yakın hislerle sevdiğim tüylü çocuğuma; hayatımda tanıdığım en nazik ve en özel ruha veda etmek benim için kedinin ölmesi.