<a href="#">Bu bir suç duyurusudur, kendimi ihbar ediyorum..</a>
"Her kelime seni tanımlasa da yetersiz kaldığını biliyorum. Sen, ulaşılmaz bir gizem oldun; dokunmak, hissetmek ve tam anlamıyla yaşamak isterken, yalnızlıkla boğuştuğumuz bir gerçek oldun. Her şeyi erteleyebiliriz dedik, ama seni erteleyemedik. Sen, dokunsam bozulacak, ama dokunmasam da içimde bir yerde parçalanan bir 'şey'din. Uykularımda gözlerden kaçan bir rüya olsa dahi, sen uyanamayacağım bir 'şey'sin... Siyah saçların olmalıydı derken, kaderin buna izin vermedi.. Senin gözlerinden, yolunu şaşırmış ırmaklarından öpsem, aklına hep ırmakların geleceğini biliyorum. Kıvrım kıvrım yolları takip ederken, dünya üzerinde sadece ikimize özel bir türkü kaldı. O türküyü ardı ardına söylüyoruz çünkü sen sadece öyle bir 'şey'sin... Seni düşündükçe içim dolaşıyor, hayatımda yalan olmayan tek şey sensin. Bugün ne kalır, nasıl kalır, bilmiyorum; ama sen, bir ırmağın sabit yatağı gibi kalacaksın... Yaşadıklarımız, zamanı aşan bir hikaye olabilir. Bugün şarkı söylüyorsam, o şarkı seninle dolu olacak... Halkımıza benzedin, bir yanda göç, bir yanda toprak kokusu vardı her zaman. Gezmediğim yer bırakmadı bana; bazen yasak, bazen de suç gibi seni sırtımda taşıdım. Yedi telli sazım bile seni anlatmaya yetmedi. Sen, uçurumda gül olup, her seferinde parçalanan ellerimle geri döndüğüm ‘şey’sin. Yasaların tanımlayamadığı bir gizemin parçasısın. Haritalara sığmadın, her coğrafyada farklıydın, uzun ve inceydin; dokunsam hangi diyarlardan olduğumu hatırlatan bir şeydik sen ve ben... Bugün değil, yarın gibi özlenensin sen... Değişimin hızla yaşandığı bu dünyada, sen değişmeyen bir mihenk taşı olarak karşımda duruyorsun. Kabul ediyorum; dünya böyle devam etsin ama sen, anlama... Bu dünyada kaç iklim, kaç ölüm, kaç zulüm var? Seni bu kavramların karşısına koyduğumda, nasıl bir anlamla karşılaşacağını tahmin bile edemezsin. Bilme! Ölümler yaşandıkça bir parça ölürken, seni hatırlamakla yeniden hayata dönüyorum... Gecenin en karanlık zamanında, bir sigaranın ışığı kadar bile olman yeterli, çünkü seni hala istemek istiyorum... Beni anlayan tek kişisin, defterine not düşmeyi unuttuğum ve hayatımda hep dip not olarak kalan yaşanmışlıkları hatırlatan bir kişi gibi, seni hiç unutmuyorum... Dağları delmek değil, sadece oralara inmek istiyorum. Aynaya bakıp 'günaydın' deyip sokağa fırlayıp şarkılar söylemek istiyorum, çünkü o an seni hissediyorum... Aşk, gelecek... Ama ben bir başka aşktan, bir başka şehirden yanıyorum. Uzun bir kırmızı ip gibi... Gelincikler gibi mevsimler değil, dört bir yanda farklı iklimler, kavşaklar; kim ne derse desin, geri dönecek bir yere sahip değilim. Bir kentin göbeğinde tek başıma çığlık atsam da yine de seni seviyorum... Bu benim kendimi ihbar ettiğim bir suç duyurusudur..."
"Her kelime seni tanımlasa da yetersiz kaldığını biliyorum. Sen, ulaşılmaz bir gizem oldun; dokunmak, hissetmek ve tam anlamıyla yaşamak isterken, yalnızlıkla boğuştuğumuz bir gerçek oldun. Her şeyi erteleyebiliriz dedik, ama seni erteleyemedik. Sen, dokunsam bozulacak, ama dokunmasam da içimde bir yerde parçalanan bir 'şey'din. Uykularımda gözlerden kaçan bir rüya olsa dahi, sen uyanamayacağım bir 'şey'sin... Siyah saçların olmalıydı derken, kaderin buna izin vermedi.. Senin gözlerinden, yolunu şaşırmış ırmaklarından öpsem, aklına hep ırmakların geleceğini biliyorum. Kıvrım kıvrım yolları takip ederken, dünya üzerinde sadece ikimize özel bir türkü kaldı. O türküyü ardı ardına söylüyoruz çünkü sen sadece öyle bir 'şey'sin... Seni düşündükçe içim dolaşıyor, hayatımda yalan olmayan tek şey sensin. Bugün ne kalır, nasıl kalır, bilmiyorum; ama sen, bir ırmağın sabit yatağı gibi kalacaksın... Yaşadıklarımız, zamanı aşan bir hikaye olabilir. Bugün şarkı söylüyorsam, o şarkı seninle dolu olacak... Halkımıza benzedin, bir yanda göç, bir yanda toprak kokusu vardı her zaman. Gezmediğim yer bırakmadı bana; bazen yasak, bazen de suç gibi seni sırtımda taşıdım. Yedi telli sazım bile seni anlatmaya yetmedi. Sen, uçurumda gül olup, her seferinde parçalanan ellerimle geri döndüğüm ‘şey’sin. Yasaların tanımlayamadığı bir gizemin parçasısın. Haritalara sığmadın, her coğrafyada farklıydın, uzun ve inceydin; dokunsam hangi diyarlardan olduğumu hatırlatan bir şeydik sen ve ben... Bugün değil, yarın gibi özlenensin sen... Değişimin hızla yaşandığı bu dünyada, sen değişmeyen bir mihenk taşı olarak karşımda duruyorsun. Kabul ediyorum; dünya böyle devam etsin ama sen, anlama... Bu dünyada kaç iklim, kaç ölüm, kaç zulüm var? Seni bu kavramların karşısına koyduğumda, nasıl bir anlamla karşılaşacağını tahmin bile edemezsin. Bilme! Ölümler yaşandıkça bir parça ölürken, seni hatırlamakla yeniden hayata dönüyorum... Gecenin en karanlık zamanında, bir sigaranın ışığı kadar bile olman yeterli, çünkü seni hala istemek istiyorum... Beni anlayan tek kişisin, defterine not düşmeyi unuttuğum ve hayatımda hep dip not olarak kalan yaşanmışlıkları hatırlatan bir kişi gibi, seni hiç unutmuyorum... Dağları delmek değil, sadece oralara inmek istiyorum. Aynaya bakıp 'günaydın' deyip sokağa fırlayıp şarkılar söylemek istiyorum, çünkü o an seni hissediyorum... Aşk, gelecek... Ama ben bir başka aşktan, bir başka şehirden yanıyorum. Uzun bir kırmızı ip gibi... Gelincikler gibi mevsimler değil, dört bir yanda farklı iklimler, kavşaklar; kim ne derse desin, geri dönecek bir yere sahip değilim. Bir kentin göbeğinde tek başıma çığlık atsam da yine de seni seviyorum... Bu benim kendimi ihbar ettiğim bir suç duyurusudur..."