Tabii, bu içeriği memnuniyetle tekrar yazabilirim:
Hepimiz zaman zaman genellemelere başvuruyoruz; düşüncelerimizi ifade ederken kelimeleri büküyor ve bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz. Ancak unutmamalıyız ki genelleme, bilgi gerektiren ve bilgilendirilmiş bir bakış açısıyla sunulması gereken bir konudur. Karşımızdaki her insana genelleme yaparak, "şu şöyledir, bu böyledir" dememeliyiz. Bu düşüncelerimizi kağıda dökelim, ancak yakın çevremizde dile getirmeyelim.
Örneğin, diş ağrısı çeken sevgiliniz, bir insanın günde iki kez dişlerini fırçalaması gerektiğini duymak ister; sizden beklediği, dişinin ağrıp ağrmadığını sormaktır. İnsanlar ortalama bir zekaya sahip oldukları sürece, çoğu zaman çözüme odaklanırlar ve büyük olasılıkla sizin düşündüğünüz şeyi zaten düşünmüşlerdir. Karşınızdaki kişinin ihtiyacı, çözümsüzlükten değil, yakınlıktan kaynaklanır. Birisi size "Bugün kötü bir şey yaptım" dediğinde, direkt olarak "Yapmasaydın" cevabını duymak istemiyor; sizden beklediği, duygularını paylaşmaya açık bir kulak ve empati.
Genelleme yaparken, endişelerden kaçmaya ve bir yol haritası çıkarmaya çalışıyoruz. Ancak duygularımızla yüzleşmek ve onların yönlendirmesine izin vermek, insan beyninin kriz anlarında zorlandığı bir durum. Kriz anı her insan için göreceli olabilir; benim için sürekli tekrarlanan ve beni tetikleyen bir olay, güvensizlik anına dönüşebilir. Artık beklenmedik yerlerde tepki vermeye ve hissetmemek için hissetmeye başlarım.
Karşımızdaki insana genelleme yaparak yanıt vermeye devam ediyoruz, çünkü o sadece hislerini paylaşmak ve biriyle birlikte olmak istiyor. Fiziksel bir örnekle açıklayayım: Avcunuzda ölen biri, gökyüzüne bakarken "Seni hastaneye götüreceğim" diyemezsiniz, değil mi? O anı değerlendirmek zorunda kalırsınız. Paylaştığımız birçok insanla böyle bir bağ kurma şansımız var çünkü hepimizin başına zorluklar geliyor, yalnız kalmak istemiyoruz veya başka nedenler...
Duygularımızı paylaşırken, geçmişi de düşünerek hareket etmeliyiz. Önceden çok yaslandığımız insanlar, bizim duygularımızın sorumluluğunu üstlenip bizi azarlayabilir, umursamayabilir veya küçümseyebilirler. Bunun nedeni, o hissin sorumluluğunu kendilerinde görmeleridir. Bu durumu yaratan ise genellikle şikayetçi ve çocukları duygusal bir depo olarak kullanan ebeveynlerdir. Karşımızdaki kişinin kriz anı, hassasiyet seviyesine bağlı olarak farklılık gösterebilir.
Paylaştığımız duyguların sorumluluğu bizde. Yardım talep eden birisine yardım ederken, istenmediğinde gelen yardimin anlami yoktur. Karşınızdaki insanın ihtiyacını karşılıyorsunuz, kendinizinki değil. Yardım, karşılıksız ve karşındaki kişinin ihtiyaçlarına odaklı olmalıdır.
Hepimiz zaman zaman genellemelere başvuruyoruz; düşüncelerimizi ifade ederken kelimeleri büküyor ve bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz. Ancak unutmamalıyız ki genelleme, bilgi gerektiren ve bilgilendirilmiş bir bakış açısıyla sunulması gereken bir konudur. Karşımızdaki her insana genelleme yaparak, "şu şöyledir, bu böyledir" dememeliyiz. Bu düşüncelerimizi kağıda dökelim, ancak yakın çevremizde dile getirmeyelim.
Örneğin, diş ağrısı çeken sevgiliniz, bir insanın günde iki kez dişlerini fırçalaması gerektiğini duymak ister; sizden beklediği, dişinin ağrıp ağrmadığını sormaktır. İnsanlar ortalama bir zekaya sahip oldukları sürece, çoğu zaman çözüme odaklanırlar ve büyük olasılıkla sizin düşündüğünüz şeyi zaten düşünmüşlerdir. Karşınızdaki kişinin ihtiyacı, çözümsüzlükten değil, yakınlıktan kaynaklanır. Birisi size "Bugün kötü bir şey yaptım" dediğinde, direkt olarak "Yapmasaydın" cevabını duymak istemiyor; sizden beklediği, duygularını paylaşmaya açık bir kulak ve empati.
Genelleme yaparken, endişelerden kaçmaya ve bir yol haritası çıkarmaya çalışıyoruz. Ancak duygularımızla yüzleşmek ve onların yönlendirmesine izin vermek, insan beyninin kriz anlarında zorlandığı bir durum. Kriz anı her insan için göreceli olabilir; benim için sürekli tekrarlanan ve beni tetikleyen bir olay, güvensizlik anına dönüşebilir. Artık beklenmedik yerlerde tepki vermeye ve hissetmemek için hissetmeye başlarım.
Karşımızdaki insana genelleme yaparak yanıt vermeye devam ediyoruz, çünkü o sadece hislerini paylaşmak ve biriyle birlikte olmak istiyor. Fiziksel bir örnekle açıklayayım: Avcunuzda ölen biri, gökyüzüne bakarken "Seni hastaneye götüreceğim" diyemezsiniz, değil mi? O anı değerlendirmek zorunda kalırsınız. Paylaştığımız birçok insanla böyle bir bağ kurma şansımız var çünkü hepimizin başına zorluklar geliyor, yalnız kalmak istemiyoruz veya başka nedenler...
Duygularımızı paylaşırken, geçmişi de düşünerek hareket etmeliyiz. Önceden çok yaslandığımız insanlar, bizim duygularımızın sorumluluğunu üstlenip bizi azarlayabilir, umursamayabilir veya küçümseyebilirler. Bunun nedeni, o hissin sorumluluğunu kendilerinde görmeleridir. Bu durumu yaratan ise genellikle şikayetçi ve çocukları duygusal bir depo olarak kullanan ebeveynlerdir. Karşımızdaki kişinin kriz anı, hassasiyet seviyesine bağlı olarak farklılık gösterebilir.
Paylaştığımız duyguların sorumluluğu bizde. Yardım talep eden birisine yardım ederken, istenmediğinde gelen yardimin anlami yoktur. Karşınızdaki insanın ihtiyacını karşılıyorsunuz, kendinizinki değil. Yardım, karşılıksız ve karşındaki kişinin ihtiyaçlarına odaklı olmalıdır.