Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Kült

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
Kült popüler kültür ve akademide çok çeşitli tanımları olan, tartışmalı bir terim olup birçok disiplinden bilim insanı arasında devam eden bir tartışma konusudur. Dini hareketlerin sosyolojik sınıflandırılmasına göre kült, sosyal olarak sapkın, yeni inanç ve uygulamalara sahip dini veya sosyal bir grup olarak tanımlanmaktadır. Ancak bir grubun inanç ve uygulamalarının yeteri derecede sapkın ya da yeni olup olmadığı genelde net olmayan bir konudur. “Kült” kelimesi her zaman tartışmalı olmuştur. Zira net ve herkesçe kabul gören bir tanımı olmadığı için bu tabir, farklı doktrin ve uygulamalara sahip gruplara karşı şahsi saldırılarda (aşağılayıcı anlamda) kullanılan öznel bir adlandırma görevi görebilmektedir. 1930'lardan itibaren kültler, dinsel davranış çalışmaları bağlamında sosyolojik çalışmalara konu olmuştur. Bazı mezhepler ve yeni dini hareketler kült olarak nitelendirilmiş ve Hristiyan kült karşıtı hareket, ortodoks olmayan inançları nedeniyle bunlara karşı çıkmıştır. Kült karşıtı hareket, 1970'lerden itibaren başka gruplara da karşı çıkmış olup bu durum, kısmen bazı kült üyelerinin işlediği şiddet eylemlerine tepki olarak gelişmiştir. Kült karşıtı hareketlerin öne sürdüğü iddiaların bazıları bilim insanları ve medya tarafından tartışmaya açılmış ve yeni tartışmalara konu olmuştur. “Yeni dini hareket” (YDH / new religious movement) terimi, 1800’lerin ortalarından itibaren ortaya çıkan dinler için kullanılmaktadır. Bunların tamamı olmasa da çoğu kült olarak değerlendirilmektedir. Kültlerin alt kategorileri şunlardır: Kıyamet kültleri, siyasi kültler, ırkçı kültler, çok eşli kültler ve terörist kültler. Kültlerle alakalı konulara devletlerin tepkisi de başka bir tartışma konusu olmuştur. Terminolojik Tarih “Kült” kelimesi önceleri bir dini hareketin mensupları için değil, ibadet eylemi veya dini tören için kullanılıyordu. Latince cultus (ibadet), oradan da Fransızca culte kelimesinden İngilizceye geçen terim, ilk defa 17. yüzyıl başlarında kullanılmıştır. Cultus (meskûn, ekili, tapınılan) kelimesi ise esasen Latince colere (toprağı ekip biçmek, yetiştirmek) fiilinin sıfat halidir. Benzer şekilde “kültür” kelimesi de Latince cultura ve cultus kelimelerinden gelmiş olup genel anlamıyla bu terim, bir dini veya sosyal grubun geleneksel inançları, sosyal formları ve maddi özelliklerini ifade etmektedir. Kelime günümüz İngilizcesinde lafzî manasıyla hâlen kullanılmakta olup “aşırı bağlılık” ifade eden yeni bir manası ise 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Kült ve kültist kelimeleri 1930’larda ABD’de tıp literatüründe, bilhassa ABD'deki Kutsallık Hareketi (Holiness Movement) bağlamında inançla tedavi (faith healing) için kullanılmaya başlamıştır. Bu olgu o dönemde ciddi popülerlik kazanmış ve alternatif tıbbın diğer türlerine de yayılmıştır. İngilizce konuşan dünyada kelime, çoğunlukla küçük düşürücü çağrışımlara sahiptir. Ancak diğer Avrupa dillerinde ise İngilizcedeki “din” kelimesi ile eşanlamlı olarak kullanılmakta; bu da bazen başka dillerden tercüme edilen metinlerde karışıklığa neden olabilmektedir. Sosyolojik bir kategori olarak “kült” kavramı ilk defa 1932 yılında Amerikalı sosyolog Howard P. Becker tarafından ortaya atılmış; Becker bununla Alman teolog Ernst Troeltsch’in kilise-mezhep tipolojisi anlayışının genişletilmiş bir halini sunmuştur. Troeltsch’in amacı üç tip temel dinsel davranış arasındaki ayrımı ortaya koymaktı: Kiliseye ait, mezhepsel ve mistik. Becker ise Troeltsch’in ilk iki kavramı olan kiliseyi “kilise” (ecclesia) ve “fırka” (denomination), mezhebi de “mezhep” ve “kült” olmak üzere her birini ikiye ayırarak dört kategori oluşturmuştur. Troeltsch’in “mistik din kavramı gibi Becker’in kültleri de güçlü bir örgütlenmeye sahip olmayan ve kişisel inançların şahsi niteliğini ön plana çıkaran küçük dinsel gruplardı. Daha sonraki sosyolojik tanımlamalar bu özellikler üzerinden devam etmiş; buna ilaveten kültleri “ilhamını hâkim dinsel kültürün dışından alan” sapkın dini gruplar olarak öne çıkarmıştır. Bu durumun, grup ile onu çevreleyen ana akım kültür arasında yüksek bir gerilime neden olduğu düşünülmektedir ve dinsel mezheplerde de bu özellik görülmektedir. Bu sosyolojik terminolojiye göre mezhepler dini ayrışmanın (schism) ürünü olup geleneksel inanç ve uygulamalarla süreklilik arz etmektedir. Kültler ise yeni inanç ve uygulamalar etrafında spontane olarak ortaya çıkmaktadır. 1930’ların sonuna gelindiğinde Hristiyan kült karşıtı hareket, “kült” terimini daha önce sapkınlık (heresy) olarak adlandırılan hareketler için kullanmaya başlamıştır. 1960’ların çok satan kitabı The Kingdom of the Cults [Kültlerin Krallığı] (1965) ile birlikte bu kullanım standart hale gelmiştir. O zamana dek ABD’deki din sosyolojisi alanına özgü olan bu terminolojik gelişim, 1980’lerde ABD’de ortaya çıkan satanist ritüel suiistimallerle birlikte uluslararası literatüre girmiştir. 1980’lerin sonu ve 90’ların başında terim, İngilizce konuşan dünyada ve Avrupa’nın bazı yerlerinde yayılmış; hatta 1994 yılında Avrupa’da buna yönelik özel bir federasyon olan FECRIS (Sekteryanizm hakkında Araştırma ve Bilgilendirme Merkezleri Avrupa Federasyonu / Fédération Européenne des Centres de Recherche et d’Information sur le Sectarisme) kurulmuştur. Yine 1990’lardan itibaren, ABD’deki “kültür savaşı”nın en yoğun döneminde siyaseten doğruluk iddiasındaki “ayrımcılık söylemi” kapsamında, başta Wicca olmak üzere çeşitli neopagan dinler, kendilerinin literatürde kült olarak nitelendirilmelerine karşı çıkmaya başlamıştır. Bunun sonucunda sosyoloji literatüründe “kült” kelimesinin kullanımından vazgeçilerek, daha tarafsız olan “yeni dini hareket” (new religious movement) terimi kullanılmaya başlanmıştır. Bu yaklaşımın temsilcileri, kült karşıtı hareket mensuplarınca bazen “kült savunucuları” (procult apologists) olarak da suçlanmıştır. Diğer yandan birçok sosyolog ve teolog, kitle kültüründeki olumsuz çağrışımlarından dolayı “kült” kelimesini toptan reddetmeye başlamıştır. Bazıları daha önce “kült” olarak nitelendirilen grupları tanımlarken “yeni dini hareket”, “alternatif din” (alternative religion) ya da “yeni din” (novel religion) gibi yeni terimlerin kullanımını savunmuş; ancak bu terimlerden hiçbiri popüler kültür ve medyada çok fazla tutunamamıştır. Başka bilim insanları ise “kült” kelimesini tarafsız akademik söylem için en uygun olanı olarak görmüş ve kullanmaya devam etmiştir. Bu kapsamda 258 deneğin katıldığı bir anket çalışmasında “yeni dini hareket”, “kült” ve “satanist kült” terimlerine dair olumsuz çağrışım uyandırdığı tespit edilmiştir. Ancak katılımcıların bu terimleri algılayışları arasında anlamlı farklar da olduğu (yani şans eseri değil) görülmüştür. Bunlar arasında “yeni dini hareket” en olumlusu olarak bulunurken, bunu “kült” ve “satanist kült” terimleri takip etmiştir. Bilimsel Çalışmalar Alman sosyolog Max Weber (1864–1920), karizmatik liderliğe dayalı kültlerin sıklıkla “karizmanın rutinleşmesi” (Veralltaglichung des Charismas) yolunu izlediğini ortaya koymuştur. Harvard Üniversitesi’nde uzun yıllar görev yapan Amerikalı psikolog ve sosyal etik uzmanı Herbert Kelman, 1958 tarihli çalışmasında, zorlayıcı koşullarda insanların tutum değişiminin üç aşamasını özetlemiş olup bazı bilim insanları bunları kült üyelerine de uyarlamıştır: 1. İtaat (compliance): İktidar sahibi bir kimse tarafından bir emir verildiğinde insanlar tek başınayken karşı çıkabilmekte; ancak toplum içinde ya da yalnızca otorite sahibi şahsın yanındayken bu emre itaat etmektedir. 2. Özdeşleştirme (identification): İnsanlar, iktidar sahibi kimseye olan hayranlıklarından dolayı emirlere uyarlar. Kendilerini liderle özdeşleştirir ve idolleştirdikleri kimsenin haslet ve davranışlarını taklit ederler. 3. İçselleştirme (internalization): İnsanlar, kendi inanç sistemlerine uyduğu için emirlere uyarlar. Sadece grubu izlemekle kalmaz; grubun inanç, fikir ve değerlerini kendilerininmiş gibi benimserler. 1960’ların başında sosyolog John Lofland, Güney Koreli misyoner Young Oon Kim ve Kaliforniya Birlik Kilisesi (Unification Church) üyelerinin bazılarıyla birlikte yaşamış; bu süreçte bu kimselerin inançlarını yayma ve yeni üye kazanma faaliyetlerini araştırmıştır. Lofland, bu faaliyetlerin çoğunun etkisiz kaldığını ve bu gruplara katılan birçok kişinin diğer üyelerle olan şahsi ilişkileri (çoğunlukla akrabalık) nedeniyle katıldığını kaydetmiştir. Lofland, bulgularını 1964 yılında yazdığı, “The World Savers: A Field Study of Cult Processes” (Dünyayı Kurtaranlar: Kült Süreçlerine Dair Bir Saha Çalışması) adlı doktora tezinde yayınlamış ve 1966 yılında bu çalışmasını Doomsday Cult: A Study of Conversion, Proselytization and Maintenance of Faith (Kıyamet Kültü: İhtida, Endoktrinasyon ve İmanın Muhafazasına dair bir Çalışma) adıyla kitaplaştırmıştır. Lofland’ın eseri, dinî ihtida süreci konusunda en önemli ve en çok referans verilen çalışmalardan biri olarak görülmektedir. Sosyolog Roy Wallis (1945–1990), bir kültün belirleyici özelliğinin “epistemolojik bireycilik” olduğunu iddia etmiştir: Yani kültün “her bir üyenin ötesinde nihai bir otorite merkezi yoktur”. Wallis’e göre ise kültler, “bireylerin sorunlarına yönelik, gevşek yapılı, müsamahakâr [ve] kapsayıcı”, “üyelerinden az sayıda talepte bulunan”, “üyelerle üye olmayanlar arasında net bir ayrıma gitmeyen”, “hızlı bir üye devir hızı olan”, ve belirsiz sınırlara ve dalgalanan inanç sistemlerine sahip süreksiz topluluklar olarak nitelendirilmektedir. Wallis, kültlerin “kültik çevrelerden” doğduğunu iddia etmektedir. Üye kazanmada beyin yıkama teorisine (brainwashing theory of conversion) karşı getirdiği eleştiri ile tanınan, adli tıp psikologu Dick Anthony kült olarak adlandırılan bazı yapıları savunmuş ve bu hareketlerin zararlıdan çok yararlı etkileri olabileceğini 1988 yılında şu sözlerle iddia etmiştir: “Yeni dinlerin akıl sağlığına olan etkilerine dair ana akım dergilerde yayınlanmış ciddi bir araştırma literatürü vardır. Bunların büyük kısmı, ölçülebilir olarak olumlu görünmektedir.” Amerikalı sosyologlar Rodney Stark ve William Sims Bainbridge, 1996 tarihli Theory of Religion [Din Teorisi] adlı kitaplarında, kültlerin oluşumunun rasyonel seçim teorisiyle açıklanabileceğini ileri sürmektedir. The Future of Religion adlı eserlerinde ise aynı yazarlar şu iddiada bulunmaktadır: “...başlangıçta tüm dinler belirsiz, çok küçük ve sapkın kült hareketleridir.” New York Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü Marc Galanter’a göre, insanların kült hareketlere katılmasının en yaygın nedenleri, bir cemaat arayışı ve manevi arayıştır. Stark ve Bainbridge, insanların yeni dini gruplara katılma süreçlerini ele alırken, ihtida (conversion) kavramının dahi kullanışlılığını sorgulamış ve intisap (affiliation) kavramının daha kullanışlı bir kavram olduğunu öne sürmüşlerdir. Kült Karşıtı Hareketler Hristiyan Kült Karşıtı Hareket Bazı Hristiyan fırkaların Hristiyanlık dışı dinlere ve/veya sapkın ya da sahte olduğu iddia edilen Hristiyan mezheplerine karşı uzun süredir devam eden muhalefeti, 1940'larda ABD’de organize bir kült karşıtı harekete dönüşmüştür. Hristiyan olma iddiasında olan ancak ana akım Hristiyanlığın dışında görülen tüm dini gruplar, bu hareketin mensuplarınca kült olarak nitelendirilmiştir. Hristiyan kültler, Hristiyan geçmişi olan, ancak diğer Hristiyan kiliselerine mensup kimselerce teolojik açıdan sapkın olarak görülen yeni dini hareketlerdir. Çok ses getiren The Kingdom of the Cults [Kültlerin Krallığı] (ABD’de ilk baskısı 1965’te çıkmıştır) adlı kitabında Hristiyan ilim insanı Walter Martin, Hristiyan kültleri, ana akım Hristiyanlığın kabul ettiği İncil anlayışının dışında bir bireyin şahsi yorumlarını takip eden gruplar olarak tanımlamaktadır. Bu kültlere örnek olarak, Hristiyan Bilim (Christian Science), Yehova Şahitleri, Üniteryen Üniversalizm ve Birlik Kilisesi (Unity Church) hareketlerini vermektedir. Hristiyan kült karşıtı hareket, inançlarının bir kısmı ya da tamamı İncil’e uygun olmayan Hristiyan mezheplerinin yanlış yolda olduğunu iddia etmektedir. Yine bu harekete göre temel Hristiyan öğretileri olan kurtuluş, Teslis, İsa’nın insan doğası, İsa’nın vaizliği, İsa’nın Mucizeleri, İsa’nın Çarmıha Gerilmesi, İsa’nın Ölümü, İsa’nın Dirilişi, İsa’nın İkinci Gelişi ve Taşınma gibi öğretilere dair görüşlerinde inkâr bulunan bir dini hareket, kült olarak görülebilir. Kült karşıtı literatür, doktrinsel veya teolojik kaygıları ve bir misyoner veya savunmacı bir amacı ifade etmektedir. Bu hareket, sahih olmayan Hristiyan mezheplerinin inançlarına karşı İncil’in öğretilerini ön plana çıkararak bir reddiye ortaya koymaktadır. Ayrıca Hristiyan kült karşıtı aktivistler, Hristiyanların kült üyelerine İncil’in mesajını anlatması gerektiğini vurgulamaktadır. Seküler Kült Karşıtı Hareket 1970'lerin başlarında, kült olarak görülen gruplara karşı seküler bir mücadele hareketi oluşmuştur. Seküler “kült karşıtı hareket”i oluşturan kuruluşlar, birçok durumda “kült mühtedileri”nin yakınlarının sözcülüğünü üstlenmiştir. Bu kimseler, yakınlarının kendi iradeleriyle kendi hayatlarını böylesine keskin bir şekilde değiştirdiğine inanmıyordu. Alanda uzman birkaç psikolog ve sosyolog, kült üyelerinin sadakatini devam ettirmek için beyin yıkama tekniklerinin kullanıldığını iddia ederken, bazıları ise bu görüşü reddediyordu. Kültlerin kendi mensuplarının beyinlerini yıkadığı fikri, kült karşıtlarını birleştiren bir tema olmuştur. Kült karşıtı hareketin daha uç tekniklerinde ise, kült üyelerine karşı bazen zorla “yeniden eğitim” (deprogramming) yöntemi kullanılmıştır. Kült karşıtı hareketin seküler kült muhalifleri, genelde “kült”ü, mensuplarını manipüle eden, sömüren ve kontrol eden bir grup olarak tanımlamaktadır. Kült davranışında rol oynayan özel faktörler şu şekilde sıralanmaktadır: Mensuplar üzerinde manipülatif ve otoriter zihin kontrolü, komünal ve totalist organizasyon, agresif propaganda, sistematik endoktrinasyon programları ve orta sınıf topluluklarda ebedîleştirme (perpetuation) faaliyetleri. Kitle iletişim araçlarında ve ortalama vatandaşların zihninde “kült” tabiri gittikçe olumsuz bir çağrışım kazanmış ve insan kaçırma, beyin yıkama, psikolojik suiistimal, cinsel suiistimal, başka kriminel eylemler ve toplu intihar gibi olaylarla özdeşleştirilir hale gelmiştir. Bu olumsuz özelliklerin birçoğu yeni dini hareketlerin çok küçük bir kısmında belgelenmiş olsa da, kitle kültürü bunları, istediği kadar barışçıl ve kanunlara saygılı olursa olsun, kültürel olarak sapkın görülen her dini gruba teşmil etmektedir. Bazı psikologlar bu teorilere açık olsa da, sosyologların büyük kısmı bu teorilerin YDH’lere katılımı açıklayabilme gücü konusunda şüpheci olmuştur. 1980’lerin sonlarında psikologlar ve sosyologlar, beyin yıkama ve zihin kontrolü gibi teorileri terk etmeye başlamıştır. Bilim insanları, her şeye rağmen daha belirsiz zorlayıcı psikolojik mekanizmaların grup üyelerini etkileyebileceği görüşündedir. Bununla birlikte artık yeni dini hareketlere ihtida sürecini temelde bir rasyonel seçim olarak görmeye başlamışlardır. Kült Karşıtı Harekete Tepkiler 1970'lerin kült tartışmasından bu yana “kült” ve “kült lideri” tabirlerinin gittikçe daha aşağılayıcı bir manada kullanılmasından dolayı, kült olarak adlandırılan gruplarla birlikte bazı akademisyenler, bu kelimelerin bırakılması gerektiğini iddia etmektedir. Catherine Wessinger (New Orleans Loyola Üniversitesi), “kült” kelimesinin ırkçı iftiralar ya da kadınlar ve eşcinseller için kullanılan alçaltıcı kelimeler kadar önyargı ve düşmanlık içerdiğini öne sürmüştür. Bu kullanımın grup üyelerini ve çocuklarını nasıl canavarlaştırdığına dikkat çeken Wessinger’a göre, insanların bu kelimenin taşıdığı bağnazlığın farkına varması önemlidir. Yazara göre belirli bir grubu insanlık dışı olarak yaftalamak, bu gruba karşı şiddeti de meşru kılmaktadır. Bir grubu “kült” olarak yaftalamak insanların kendilerini güvende hissetmesini sağlamaktadır, zira “dinle özdeşleştirilen şiddet geleneksel dinlerden gelmekte, başkalarına yansıtılmakta ve yalnızca sapkın grupları içerdiği düşünülmektedir”. Bu durum çocuk suiistimali, cinsel istismar, mali şantaj ve savaş gibi eylemlerin ana akım dinlere inananlarca da işlendiğini dikkate almamakta; tahkîrâmîz “kült” stereotipi bu rahatsız edici eylemlerle yüzleşmekten kaçınmayı kolaylaştırmaktadır. Sosyolog Amy Ryan, tehlikeli olabilecek gruplar ile yararlı gruplar arasında ayrım yapma gerekliliğini savunmuştur. Ryan, olumsuz özelliklere odaklanma eğiliminde olan kült aleyhtarlarının tanımları ile değer yargısız tanımlar yapmaya çalışan sosyologların tanımları arasındaki keskin farklara da dikkat çekmektedir. Bu hareketlerin din tanımları dahi kendi arasında farklılaşabilmektedir. Benzer şekilde George Chryssides, tartışmalarda ortak zemin bulabilmek üzere daha iyi tanımlara gidilmesi ihtiyacından bahsetmektedir. Defining Religion in American Law [Amerikan Hukukunda Dini Tanımlamak] adlı çalışmasında da Bruce J. Casino, meselenin uluslararası insan hakları kanunları açısından önemini ortaya koymaktadır. Din tanımını sınırlandırmak, dinî özgürlüklere müdahale anlamına gelebilmektedir. Diğer yandan çok geniş bir tanım ise bazı tehlikeli ve suiistimalci gruplara “istenmeyen yasal yükümlülüklerden kaçınmada sınırsız bahane” sunabilmektedir. Yeni Dini Hareketler (YDH'ler) Yeni dini hareket (YDH), kökenleri modern olan (19.yy. ortalarından itibaren) ve toplumun hâkim dinsel kültürü içerisinde periferik bir konuma sahip dini cemaat veya manevi gruplar olarak tanımlanmaktadır. YDH’ler köken olarak tamamen yeni ya da daha geniş bir dinin parçası olabilmekte ve bu durumda önceden var olan fırkalardan ayrı konumlanmaktadır. Bilim insanları, ancak bir kısmı kült olarak nitelendirilen YDH’lerden dünya genelinde on binlerce bulunduğunu, çoğunun da Asya veya Afrika kökenli olduğunu iddia etmektedir. Bunların büyük kısmının çok az, bazılarının binlerce, çok azının da milyonlarca üyesi vardır. Dinbilimci Elijah Siegler 2007 yılında her ne kadar hiçbir YDH bir ülkede hâkim din haline gelmemiş olsa da, bu hareketlerin ilk kez ortaya attığı birçok kavramın (bunlara çoğunlukla “New Age” fikirler denmektedir) dünya genelinde ana akım kültürün parçası haline geldiğini iddia etmiştir. Kült Türleri Kıyamet Kültleri / Apokaliptik Kültler “Kıyamet kültü” (doomsday cult), apokaliptisizm ve binyılcılığa inanan grupları tanımlamada kullanılan bir tabir olup, hem felaket ve yokuluş kehanetlerinde bulunan hem de bunları gerçekleştirmeye çalışan grupları kapsamaktadır. Festinger, Riecken ve Schachter’in 1997 tarihli bir psikoloji çalışması, ana akım hareketlerde anlam bulmaya çalışan ancak başaramayan insanların, felaket öngören dünya görüşüne döndüğünü ortaya koymuştur. Leon Festinger ve arkadaşları, birkaç ay boyunca Seekers (Arayıştakiler) adlı küçük çaplı bir UFO dininin mensuplarını gözlemlemiş ve karizmatik liderlerinin kehanetinin çöküşü öncesi ve sonrasında aralarında geçen diyalogları kayıt altına almıştır. Araştırmacıların çalışması sonradan When Prophecy Fails: A Social and Psychological Study of a Modern Group that Predicted the Destruction of the World [Kehanet Çöktüğünde: Dünyanın Yok Olacağını Öngören bir Modern Gruba dair Sosyal ve Psikolojik bir Çalışma] adıyla kitaplaştırılmış ve sosyal psikolojinin klasik eserlerinden biri haline gelmiştir. 1980’lerin sonlarında kıyamet kültleri, haber bültenlerinde önemli bir konu haline gelmiş, bazı muhabir ve yorumcular bunları toplum için ciddi bir tehdit olarak görmüştür. Siyasi Kültler Siyasi kültler, temel ilgi alanı siyasi eylem ve ideoloji olan kültlerdir. Bazı yazarların “siyasi kültler” olarak nitelendirdiği ve çoğunlukla aşırı sağ veya aşırı sol gündemleri olan gruplar, gazeteci ve bilim insanlarının ilgisini çekmiştir. 2000 yılında yayınladıkları On the Edge: Political Cults Right and Left [Uçlarda: Siyasi Kültler—Sağ ve Sol] adlı kitaplarında Dennis Tourish ve Tim Wohlforth, ABD ve Büyük Britanya’da kült olarak nitelendirdikleri yaklaşık 10 kadar örgütü ele almaktadır. Bu konuda yazdığı ayrı bir makalede Tourish, şöyle demektedir: "Bu makalenin anlatmaya çalıştığı üzere kült kelimesi hakaret içeren bir terim değildir. Bu terim, çeşitli işlevsiz örgütlerde gözlemlenen belirli bir dizi uygulamanın yalnızca stenografik bir ifadesidir." LaRouche Hareketi ve Gino Parente’nin Ulusal İşçi Federasyonu (National Labor Federation / NATLFED), “kült” olarak nitelendirilen ABD merkezli siyasi gruplara örnektir. Bir diğer örnek ise Marlene Dixon’un günümüzde mülga olan Demokratik İşçi Partisi’dir (Democratic Workers Party) (sosyolog ve eski DWP üyesi olan Janja A. Lalich, Bounded Choice [Sınırlı Tercih] adlı eserinde DWP’nin eleştirel bir tarihini sunmaktadır). Önce iktisatçı Murray N. Rothbard daha sonra da Michael Shermer, Ayn Rand hayattayken onu takip edenleri “kült” olarak nitelendirmiştir. Rand’ın etrafındaki çekirdek gruba “Kollektif” adı veriliyordu ve bu grup bugün mevcut değildir (bugün Rand’ın fikirlerini yayan başlıca grup Ayn Rand Enstitüsü’dür). Her ne kadar Kolektif bireyci bir felsefeyi savunmuş olsa da, Rothbard bunların “Leninist” bir örgüt şeklinde örgütlendiğini iddia etmiştir. Britanya’da Gerry Healy’nin liderlik ettiği ve aktris Vanessa Redgrave’in destek verdiği Troçkist bir grup olan İşçilerin Devrimci Partisi (Workers Revolutionary Party), Troçkist harekette bulunmuş başkalarınca 1970'ler ve 1980’lerde bir kült ya da kült benzeri özellikler gösteren bir yapı olarak nitelendirilmiştir. Tourish ve Wohlforth da eserlerinde aynı tanımlamayı yapmışlardır. Eski bir WRP üyesi olan Bob Pitt, Tourish ve Wohlforth’ün kitabına dair değerlendirme yazısında partinin “kült benzeri niteliğe” sahip olduğunu kabul etmiş; ancak bu niteliğin, aşırı sola özgü olmaktan çok WRP’yi atipik kıldığını ve “bizzat devrimci sol içerisinde parya muamelesi görmesine neden olduğunu” öne sürmüştür. Bilinen lideri Arlette Laguiller olan, ancak 1990’larda asıl liderinin Robert Barcia olduğu ortaya çıkan Fransa’daki İşçi Mücadelesi (LO, Lutte ouvrière) hareketi de sık sık kült olduğu iddialarıyla eleştirilere maruz kalmış; bu eleştiriler örneğin Daniel Cohn-Bendit ve ağabeyi Gabriel Cohn-Bendit ile L’Humanité ve Libération gazetelerince dillendirilmiştir. Les Sectes Politiques: 1965–1995 (Siyasi Kültler: 1965–1995) adlı eserinde Fransız yazar Cyril Le Tallec, bazı dini grupları siyasete karışmış kültler olarak ele almaktadır: Ligue de la Contre-Réforme Catholique (Katolik Karşı Reform Birliği), l’Office Culturel de Cluny (Cluny Kültürel Ofisi), New Acropolis, Sōka Gakkai, Divine Light Mission (İlahi Işık Misyonu), Tradition Family Property (TFP / Gelenek, Aile ve Mülkiyet), Longo-Mai, Supermen Club ve Association pour la promotion des arts industrieux (Solazaref / Endüstriyel sanatları geliştirme derneği). 1990 yılında Lucy Patrick şöyle diyordu: “Her ne kadar demokrasi rejiminde yaşıyor olsak da; kült davranışı, liderlerimizin yargılarını sorgulamak istemeyişimizde, bizden olmayanları değersiz gösterme ve muhalefeti engelleme eğilimimizde kendini göstermektedir. Olgun insanlar için uygun olmayan bağımlı ihtiyaçlarımızın olduğunu kabul ederek, otoriterlik karşıtı eğitimi güçlendirerek ve şahsi özerkliği ve serbest fikir alışverişini daha fazla teşvik ederek kült davranışının üstesinden gelebiliriz.” 2016 yılında ABD başkan adayı Donald Trump’ı destekleyenler, bazı siyaset bilimciler ve yorumcular tarafından kült olarak nitelendirilmiştir. Yıkıcı Kültler “Yıkıcı kült” terimi, kastî eylemlerle kendi gruplarından insanlara ya da başkalarına fiziksel zarar veren ya da öldüren gruplar için kullanılmaktadır. Ontario Consultants on Religious Tolerance (Ontariolu Dini Hoşgörü Danışmanları) adlı grup, bu terimin kullanımını, “kendi üyelerinden ya da halktan can kaybına neden olan ya da bundan sorumlu” dini gruplarla sınırlandırmaktadır. International Cultic Studies Association (Uluslararası Kült Çalışmaları Derneği) adlı kült karşıtı grubun başkanı olan psikolog Michael Langone, “yıkıcı kültleri” şu şekilde tanımlamaktadır: “Mensuplarını ve yeni üyelerini istismar eden, bazen de fiziksel ve/veya psikolojik olarak zarar veren, oldukça manipülatif gruplar”. John Gordon Clark, totaliter yönetim tarzını ve para kazanmaya verilen önemi, yıkıcı kültlerin özellikleri olarak nitelendirmektedir. Cults and the Family [Kültler ve Aile] adlı eserin yazarları, “yıkıcı kültü” şu şekilde tanımlayan Shapiro’ya referans vermektedir: “Yıkıcı kült, sosyopatik bir sendrom olup ayırt edici özellikleri şunlardır: Davranış ve kişilik değişiklikleri, şahsi kimliğin kaybı, entelektüel etkinliğin durması, aileden uzaklaşma, topluma ilgisizlik ve kült liderlerince belirgin bir zihinsel kontrol ve esaret altına alınma.” Rutgers Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Benjamin Zablocki’ye göre, yıkıcı kültlerin üyelerine karşı suiistimalde bulunma riski oldukça yüksektir. Zablocki’ye göre bu durum, kült mensuplarının karizmatik lidere karşı duydukları aşırı hayranlıktan kaynaklanmakta, bu da liderleri güç yozlaşmasına yöneltmektedir. Barrett’e göre yıkıcı kültlere yönelik ithamlardan en yaygın olanı cinsel suiistimaldir. Kranenborg’a göre ise üyelerine olağan tıbbi tedaviye başvurmamalarını tavsiye eden bazı gruplar risk taşımaktadır. Terime Dair Eleştiriler Bazı araştırmacılar, “yıkıcı kült” teriminin kullanımına eleştiriler getirmiş; bu terimin tabiatı gereği illa kendilerine ya da başkalarına zararlı olmayabilen gruplar için kullanıldığını iddia etmişlerdir. Understanding New Religious Movements [Yeni Dini Hareketleri Anlamak] adlı eserinde John A. Saliba, bu terimin aşırı genelleştirildiğini öne sürmektedir. Halkın Tapınağı’nı (People’s Temple) “yıkıcı kültlerin bir numunesi” olarak gören Saliba; bu terimi kullananların, diğer grupların da toplu intihar eylemi yapacağını ima ettiğini öne sürmektedir. Misunderstanding Cults: Searching for Objectivity in a Controversial Field [Kültleri Yanlış Anlamak: Tartışmalı bir Alanda Objektiflik Arayışı] adlı esere katkıda bulunan Julius H. Rubin, bu terimin bazı grupları kamuoyu nazarında itibarsızlaştırmak için kullanıldığından yakınmaktadır. Cults in Context [Bağlamında Kültler] adlı eserinde Lorne L. Dawson ise, şiddet eğilimli ya da dengesiz olduğu kanıtlanamasa da Birlik Kilisesi’nin (Unification Church), “hararetli kült karşıtları”nca yıkıcı bir kült olarak tanımlandığını yazmaktadır. 2002 yılında Alman Federal Anayasa Mahkemesi, Osho hareketini herhangi bir gerçekçi bir temel olmadan “yıkıcı kült” olarak adlandıran Alman hükûmetinin, bu hareketi itibarsızlaştırdığı hükmünü vermiştir. Irkçı Kültler Sosyolog ve tarihçi Orlando Patterson, İç Savaş sonrasında ABD’nin güneyinde ortaya çıkan Ku Klux Klan hareketini sapkın bir Hristiyan kült, siyah Amerikalılara ve diğerlerine karşı giriştiği zulümleri ise bir tür insan kurbanı olarak nitelendirmiştir. 19. ve 20. yüzyıllarda Almanya ve Avusturya’daki gizli Aryan kültleri, Nazizmin yükselişinde ciddi bir rol oynamıştır. ABD’deki modern skinhead (dazlak) grupları da, yıkıcı kültlerin kullandığı üye kazanma tekniklerinin aynısını kullanmaktadır. Çok Eşli Kültler İkiden fazla insan arasında evlilik anlamına gelen poligamiyi (çoğunlukla da bir erkeğin birden fazla eşi olması durumu olan polijini) telkin edip uygulayan kültlerin varlığı uzun süredir bilinmektedir. Ancak bunlar genelde az sayıdadır. Kuzey Amerika’da yaklaşık 50.000 çok eşli kült üyesi olduğu tahmin edilmektedir. Çok eşli kültler, yasal otoriteler ve toplum tarafından genelde olumsuz görülmektedir. Bu olumsuz görüş, aile içi suiistimal ve çocuk istismarı ile bağlantılarından dolayı bazen ana akım fırkaları da kapsamaktadır. İsrail’de resmî makamlar, en az iki çok eşli kült tespit etmiş; bunun sonucunda aile reislerine karşı yasal takibat başlatılmıştır. Goel Ratzon, Tel Aviv’deki bir çiftlikte 32 kadın ve 89’dan fazla çocukla yaşıyordu. Reşit olmayan 16 yaş altı çocuklara cinsel saldırıdan dolayı 30 yıl hapse mahkûm edilmiş; ancak kadınları esaret altında tutma suçundan beraat etmiştir. Bu konuda devlet, çok eşli kültlerde köleliğin, zihin kontrolü yoluyla “zihinsel kölelik” halini alabildiğini öne sürmüştür. Tel Aviv Bölge Mahkemesi, zihin kontrolü teorisinin dünyaca kabul gören bir teori olmadığı sonucuna varmıştır. Benzer şekilde Kudüs Polisi, 6 kadın ve 17 çocukla birlikte yaşayan bir Fransız vatandaşı olan Daniel Ambash’ı tutuklamıştır. Bu kadın ve çocukların hepsi, Kudüs sokaklarında dilencilik yapıyordu. Ambash, tecavüz ve çocuk suiistimalinden dolayı 26 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Ambash’a sadık kalan kadınların, paylaşılmış psikotik bozukluk (folie à deux) sendromu yaşadığı iddia edilmiştir. Church of Jesus Christ Restored (Özüne Dönmüş İsa Mesih Kilisesi), Kanada’nın Ontario kenti merkezli, Latter Day Saint (Son Zaman Azizleri) hareketine bağlı bir gruptur. Bu hareket haber kanallarında çok eşli kült olarak nitelendirilmiş ve yerel makamlarca adli soruşturmaya maruz kalmıştır. 2009 yılında çıkan Follow the Prophet [Peygamberi İzle] filmi, Amerika’daki çok eşli bir kültteki hayatı tasvir etmektedir. Terörist Kültler Jihad and Sacred Vengeance: Psychological Undercurrents of History [Cihad ve Kutsal İntikam: Tarihin Psikolojik Alt Akıntıları] adlı kitabında psikiyatr Peter A. Olsson, Usame bin Ladin’i Jim Jones, David Koresh, Shoko Asahara, Marshall Applewhite, Luc Jouret ve Joseph Di Mambro gibi bazı kült liderleriyle kıyaslamakta ve bu kişilerin her birinin narsisistik kişilik bozukluğuna ait dokuz kriterden en az sekizini sağladığını iddia etmektedir. Seeking the Compassionate Life: The Moral Crisis for Psychotherapy and Society [Merhametli Hayat Arayışı: Psikoterapi ve Toplumun Ahlâk Krizi] adlı eserlerinde ise yazarlar Goldberg ve Crespo da Usame bin Ladin’i “yıkıcı bir kült lideri” olarak nitelendirmektedir. Amerikan Psikoloji Derneği’nin (APA) 2002 yılındaki toplantısında kült karşıtı Steven Hassan, el-Kaide’nin yıkıcı külte dair nitelikleri sağladığını iddia ederek şöyle demiştir: “Zihinleri kontrol eden yıkıcı kültlere dair bildiklerimizi uygulamaya koymalı ve bunu teröre karşı savaşta öncelik haline getirmeliyiz. İnsanların bu yapılara katılma ve endoktrinasyon süreçlerinin psikolojik boyutlarını anlamalı, katılımları bu şekilde yavaşlatmalıyız. Eski kült mensuplarının görüşlerine başvurmalı ve teröre karşı savaşta bu kimselerin bazılarından yararlanmalıyız.” Gazeteci Mary Ann Sieghart, The Times gazetesinde el-Kaide hakkında yayınladığı bir makalesinde örgütü klasik bir külte benzeterek şöyle diyordu: “El-Kaide, resmî kült tanımlarının tamamına uymaktadır. Bu yapı, üyelerinin beynini yıkamaktadır. Kapalı ve totaliter bir toplum inşa etmektedir. Kendi kendine liderliğe soyunmuş, mesiyanik ve karizmatik bir önderi vardır ve hedefe giden her yolu mubah olarak görmektedir.” 1980’ler ve 90’larda Peru’da faaliyet gösteren Aydınlık Yol (Sendero Luminoso) adlı gerilla hareketi de farklı kimselerce “kült” ve yoğun bir “kişi kültü” olarak nitelendirilmiştir. Fransız dergisi l’Express de Tamil Kaplanlarını benzer şekilde tanımlamıştır. Irak merkezli solcu bir gerilla hareketi olan İran Halkın Mücahitleri Örgütü de tartışmalı bir şekilde siyasi bir kült ve kendi üyelerine karşı suiistimale girişen bir hareket olarak nitelendirilmiştir. Eski Mücâhidîn üyesi, günümüz yazarı ve akademisyeni olan Dr. Masoud Banisadr, 2005 yılında İspanya’da yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Tüm kültler terör örgütü müdür?” diye fikrimi sorarsanız: Cevabım hayır olacaktır. Zira dünya genelinde çok sayıda barışçıl kültler mevcuttur. Ama tüm terör örgütleri bir tür kült müdür, diye sorarsanız, cevabım evet olacaktır. İlk başta sıradan bir modern siyasi parti ya da örgüt olarak kurulmuş olsalar da; üyelerini hiçbir ahlâkî soru sormamaya hazırlayan ve zorlayan, grubun davası için bencilce davranan ve ne toplumun ne de insanlığın etik, kültürel, ahlâkî ya da dini ilkelerini tanımayan bu örgütler külte dönüşmek durumundadır. Dolayısıyla radikal bir örgütü veya bir terör örgütünü anlamak istiyorsanız kültün ne olduğunu öğrenmelisiniz." Kült Yapıların Teşhisi Bir dini hareketin kült olup olmadığını teşhis için sosyal bilimcilerin bugüne dek ortaya koyduğu onlarca kriter listesinden yararlanmak mümkündür. Her ne kadar bunlardan hiçbiri mutlak doğru olarak kabul edilemese de, Amerikalı sosyolog Dr. Janja Lalich ve Amerikalı psikolog Dr. Michael D. Langone’ın “Characteristics Associated with Cultic Groups” adlı çalışmasındaki 15 maddelik kriter listesi bu konuda yol göstericidir. 1- Grup, liderine ve (lider hayatta veya ölmüş olsun fark etmez) onun inanç sistemine, ideolojisine ve uygulamalarına, mutlak hakikatmış gibi, yasa olarak son derece bağnazca ve sorgusuz sualsiz bir bağlılık sergiler. 2- Sorgulama, şüphe ve muhalefet istenilmez, hatta cezalandırılır. 3- Zihin değiştirme (beyin yıkama) uygulamaları (meditasyon, ilahiler söyleme, anlaşılmaz sözler söyleme, kınama amaçlı toplantılar ve son derece yorucu çalışma rutinleri vs.) aşırı derecede kullanılır ve grup ve lider(ler)ine yönelik şüpheleri bastırmaya yarar. 4- Grup üyelerinin nasıl düşünmesi, davranması ve hissetmesi gerektiğini, genellikle son derece detaylı bir biçimde lider(ler) belirler (örneğin, karşı cinsle görüşme, iş değişikliği, evlilik gibi konularda üyelerin izin alması gerekir; ne giyileceği, nerede yaşanacağı, çocuk sahibi olunup olunmayacağı, çocukların nasıl yetiştirileceği ve benzeri konuları liderler belirler). 5- Grup seçkinci nitelikte olup kendisi, lider(ler)i ve üyeleri için özel ve yüksek bir statü iddiasında bulunur (örneğin, liderin Mesih, özel bir varlık, bir avatar olduğu, ya da grubun ve/veya liderin insanlığı kurtarma yolunda özel bir misyonu olduğuna inanılır). 6- Grup, iki kutuplu bir “biz-onlar” algısına sahiptir ve bu durum, toplumun geri kalanıyla çatışmaya neden olabilir. 7- Lider hiçbir yetkili makama karşı hesap vermez (örneğin öğretmenler, komutanlar veya bakanlar, veya ana akım dini mezheplerin rahipler, papazları, keşişleri ve hahamları için durum bunun tam tersidir). 8- Grup, güya yüce amaçları için kendisinin gerekli gördüğü her şeyin mübah olduğunu öğretir veya ima eder. Bunun sonucunda üyeler, gruba katılmadan önce kınanması gereken veya gayrı ahlaki olarak gördükleri davranış veya faaliyetlere girişebilir (örneğin aile ve arkadaşlara yalan söylemek, veya düzmece yardım kuruluşları için para toplamak). 9- Lider(ler) üyeler üzerinde nüfuz sahibi olmak ve/veya onları kontrol altında tutmak için utanç ve/veya suçluluk duyguları aşılarlar. Bu, genellikle akran baskısı ve incelikli ikna yolları ile yapılır. 10- Lidere veya gruba itaat, mensupların aileleri ve arkadaşlarıyla bağlarını kopararak gruba katılmadan önceki kişisel hedef ve faaliyetlerini köklü bir şekilde değiştirmelerini gerektirir. 11- Grup, bünyesine yeni üyeler katmaya saplantılı bir şekilde önem verir. 12- Grup, para toplamaya saplantılı bir şekilde önem verir. 13- Üyelerin grup ve grupla ilgili faaliyetlere ölçüsüz zaman ayırması beklenir. 14- Üyeler yalnızca grubun diğer üyeleriyle birlikte yaşamaya ve/veya sosyalleşmeye teşvik edilir ya da mecbur tutulur. 15- En sadık üyeler (“hakiki” inananlar) grubun dışında hayat olamayacağına inanır. Bu kimselere göre başka bir yaşam yolu yoktur ve genellikle gruptan ayrıldıkları (hatta ayrılmayı düşündükleri) takdirde kendileri veya başkalarına yönelik misilleme ile karşılaşacaklarından korkarlar. Bölgesel Gelişmeler “Kült” kelimesinin olumsuz şekilde siyasallaşmış kullanımını eleştiren bazı sosyologlar, bu durumun grup üyelerinin dini özgürlüklerini olumsuz etkileyebileceğini düşünmektedir. 1980’lerde Fransız din insanları ve hükûmet yetkilileri, Roma Katolik Kilisesi’ndeki bazı tarikat ve grupların, o sırada tartışılmakta olan kült karşıtı yasalar sonucunda olumsuz etkileneceği konusundaki kaygılarını dile getirmiştir. Resmî belgelerde dini hareketlere “kült” (cult) veya “tarikat” (sect) yaftalarının yapıştırılması, İngilizcede “kült” kelimesinin ve birçok Avrupa dilinde de benzer görevi görecek şekilde “tarikat” (sect) olarak tercüme edilen kelimenin popüler ve olumsuz kullanımını göstermektedir. Bu belgeler benzer bir terminoloji kullansa da, aynı grupları kapsamamakta ve bu gruplara dair değerlendirmeleri kabul gören kriterlere dayanmamaktadır. Diğer hükûmetler ve kurumlar da yeni dini hareketler hakkında raporlar hazırlamakta, ancak bu tür grupları tarif ederken bu terimleri kullanmamaktadır. Kült karşıtı hareketin ve satanist ritüel suiistimallerinin zirveye ulaştığı 1990’larda bazı hükûmetler kült listeleri yayınlamıştır. Ancak 2000’lerden itibaren bazı hükûmetler, dini hareketlere dair bu gibi sınıflandırmalara karşı tekrar mesafeli durmaya başlamıştır. ABD ABD’de kültlerin dini faaliyetleri, ABD Anayasası Birinci Değişikliği (First Amendment) kapsamında korunmaktadır. Bu anayasa değişikliği, devletin dini kurumlar kurmasını yasaklamakta; din özgürlüğü, konuşma özgürlüğü, basın özgürlüğü ve toplanma özgürlüğünü garanti altına almaktadır. Ancak bu kapsamda hiçbir din ya da kült mensubuna kriminel suçlardan dolayı dokunulmazlık sağlanmamaktadır. 1970'lerde ABD mahkemelerinde “beyin yıkama teorisinin” bilimselliği ciddi bir tartışma konusu olmuş; kült mensuplarına karşı uygulanan zorla “yeniden eğitim”in (deprogramming) meşrulaştırılması için bu teoriye başvurulmuştur. Bu dönemde, bu teorileri eleştiren sosyologlar, mahkemelerde yeni dini hareketlerin meşruiyetini savunmada dini özgürlük taraftarlarına destek vermiştir. Yeni dinlere karşı resmî tepkiler dünya genelinde farklılık gösterse de, bazı devletler daha ziyade bu gruplara muhalif kimselerle işbirliği etmiş; bu bağlamda “meşru” din ile kamu politikası açısından “tehlikeli”, “istenmeyen” kültler arasında ayrım yapmaya kadar gitmiştir. Avrupa ABD’dekine benzer bir kült karşıtı hareket, 1990’larda Rusya’da ortaya çıkmıştır. 2008 yılında Rusya İçişleri Bakanlığı, “radikal grupların” bir listesini yayınlamış, bu listede militan İslamcılığa bağlı gruplar ve “pagan kültler” de yer almıştır. Birleşik Krallık’ta ise Kraliyet Savcılık Teşkilâtı ve Edinburgh Kent Meclisi, Kamu Düzeni Yasası’nda (Public Order Act) tanımlandığı şekliyle “kült” kelimesinin “tehditkâr, aşağılayıcı ya da tahkîrâmîz” olmadığı ve halka açık protestolarda bu kelimenin kullanımına karşı herhangi bir itiraz olmadığı hükmünü vermiştir. Fransa ve Belçika “beyin yıkama” teorilerini eleştirmeden kabul eden tavırlar benimsemiştir. Buna karşın İsveç ve İtalya gibi diğer Avrupa ülkeleri, beyin yıkama meselesine ihtiyatlı yaklaşmış ve yeni dini hareketlere karşı daha tarafsız tutumlar takınmıştır. Bilim insanlarına göre, Güneş Tapınağı (Ordre du Temple Solaire) tarafından işlenen toplu katliam/intiharın ardından yaşanan infial, gittikçe daha fazla gizli hale gelerek yükselişe geçen yabancı düşmanlığı ve Amerikan karşıtı tavırlar, Avrupa’daki kült karşıtı tutumun aşırılaşmasına katkıda bulunmuştur. Çin Çin’de hükümetler asırlar boyunca belirli dinleri xiejiao adlı kategoriye almıştır – bu terim bazen “zararlı kült”, bazen de “heterodoks öğreti” olarak tercüme edilmektedir. İmparatorluk dönemi Çin’inde bir dinin xiejiao olarak nitelendirilmesi, bu dinin öğretilerinin güvenilir ya da sahih olmadığı anlamına gelmiyor; aksine bu tanımlama; devlet tarafından müsaade edilmeyen ya da devletin meşruiyetine meydan okuduğu düşünülen dini gruplar için kullanılıyordu. Modern Çin’de de xiejiao terimi, devletin onaylamadığı öğretileri ifade etmek için kullanılmaya devam etmekte olup bu gruplar devlet makamlarınca baskı ve cezalara maruz kalmaktadır. Bugüne kadar Çin’de on dört farklı grup, Kamu Güvenliği Bakanlığı tarafından xiejiao olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca 1999 yılında Çinli makamlar, Falun Gong adlı spiritüel hareketi sapkın bir öğreti olarak suçlamış ve hareketi ortadan kaldırmak için bir mücadele başlatmıştır. Uluslararası Af Örgütü’ne göre Falun Gong’a karşı girişilen takibat, çok yönlü bir propaganda kampanyasını, zorla ideolojik dönüşüm ve yeniden eğitim programını, ve keyfi tutuklamalar, angarya ve bazen ölümle neticelenen fiziksel işkenceler gibi bir dizi kanun dışı baskıcı önlemleri kapsıyordu. Çin hükûmeti Falun Gong’a yaptığı muameleyi Batı’daki kült karşıtı hareketin söylemlerini kullanarak meşrulaştırmaya çalışmıştır. Ancak hareketi tanıyan Batılı bilim insanları, Falun Gong’un kült tanımına uymadığını öne sürmektedir. Türkiye Türkiye’de kültler/yeni dini hareketler hakkında yeterli akademik bilgi ve çalışma mevcut değildir. Bununla birlikte çağdaş Türk toplumunda kültlerin/yeni dini hareketlerin olmadığını iddia etmek de güçtür. Türkiye’de alternatif din tanımına giren, toplumca tanınmış, çok sayıda dini grup olduğu gözlenmektedir. Bunların yanında kültleşme eğilimi gösteren başka dini gruplar da vardır. Gülen Hareketi Türkiye’de en fazla bilinen kütlerin/yeni dini hareketlerin başında Gülen Hareketi gelmektedir. 1960’larda kurulan bu örgüt, hem kültlerin temel bileşenleri (karizmatik lider, doktrin/ideoloji ve endoktrinasyon yöntemleri) hem de yukarıda listelenen 15 kriter açısından incelendiğinde klasik kült tanımını tamamen karşılamaktadır. Örgütün son yıllarda Türkiye’de giriştiği siyasi operasyonlar, mesiyanik bir kültün toplum düzeninde nasıl tahrip edici bir etki yaratabildiğini göstermiştir. Bilhassa kriminal eylem iddialarının ardından bazı yorumcular, Gülen hareketinin kült olduğuna dair görüşler bildirmiştir. Benzer şekilde 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan itiraf ve deliller, Gülen Hareketi kültünün üyelerini kişiliksizleştirilmek için ciddi zihin değiştirici (mind-altering) manipülatif yöntemler kullandığını ortaya koymuştur. Bu manipülatif yöntemlerin belki de en dikkat çekicisi, Gülen Hareketi mensubu olduğunu itiraf eden ve Genelkurmay Başkanı yaverliği görevinde bulunan Levent Türkkan örneğinde görülmektedir. Diğer yandan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında elde edilen güncel bilgiler, örgütün üyelerin bütün özel yaşamlarını yönlendirdiğini kanıtlamaktadır. Adnan Oktar Cemaati Türkiye’de ikinci bir bariz kült örneği ise Bilim Araştırma Vakfı’dır (BAV). Adnan Oktar’ın liderliğindeki bu yapı, son yıllarda İslam dini üzerinde kadınların lehine yaptığı, dini açıdan çok tartışmalı içtihatlarla tanınmaktadır. Toplum tarafından tuhaf, komik ve itici karşılansa da Adnan Oktar, kadınlara yönelik iddialarını etrafındaki kült kadın üyeleri üzerinde uygulayıp topluma İslam’ın çağdaş yüzünü gösterdiğini iddia etmekte olup örgütün kült niteliği bazı Batılı gözlemciler tarafından da teyit edilmiştir. Diğer yandan Oktar, İslam eskatolojisinin temel figürü Mehdi’ye ilişkin çoğu tartışmalı rivayetten tamamına yakınının kendisine uyduğu iddiasındadır. Popüler Kültür Kültlerle ilgili Filmler Kült karşıtı duyarlılığın oluştuğu 1940'lı yıllardan itibaren dünya sinemasında çok sayıda kült karşıtı film çevrilmiştir. Bunların büyük kısmı, kült karşıtı hareketin doğduğu ABD'de çekilmiş olup başlıcaları şu şekildedir: Notlar Kaynakça Concise Oxford English Dictionary, Oxford University Press, 2004; cult. Kategori:Din sosyolojisi
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri