Yoğunluğu; ekonomik olarak zorluklar yaşayan ancak bu durumu başarıya dönüştüren Türk gençlerinin gençlik dönemlerinde, zorlu bir disiplinle matematik, fizik, kimya formüllerini ezberleyerek daha sonra tıp terimleriyle tanışan, "benim çocuğum doktor olacak, sevdiklerimize yardımcı olacak" hayalleriyle kararlılıkla ilerleyen bireyler vardır. Bu bireyler, toplumun beklentilerine ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun olarak doktorluk gibi prestijli ve kazançlı bir meslekte uzun yıllar çalışmıştır. Ancak zamanla, mütevazı ve alçakgönüllü doktorların oranı %1'in altına düşmektedir. Toplumun %99'u her türlü rahatsızlığı hastalık olarak algıladığı için bu doktorlar, yoğun talebe karşı kendilerini önemli hissetmeye başlar ve zamanla egoya ve kibre kapılırlar. Bu süreçte, kişisel gelişimleriyle paralel olarak özgüvenleri artarken, bir yandan da yaşla beraber büyüyen ego ve kibirleriyle karşı karşıya kalırlar. Umursamazlık genellikle orta yaşlardan sonra belirgin hale gelir. Bu dönemde, aile üyelerinin yaşlanması, hayallerle gerçeklik arasındaki farkın açığa çıkmasına neden olur. Uzun yılların ardından karşılaşılan gerçeklerle yüzleşmek, bir zamanlar gururlu ve başarılı olan doktorun hayal kırıklığına uğramasına yol açar. Artık yorgun düşen doktorun ufak unutkanlıklarıyla bunama, gözlerindeki ufak değişikliklerle körlük, duymakta güçlük çektiğini zannederek sağırlık yaşayan aile bireylerinden duyulan üzüntü ve hayal kırıklığı, yıllar sonra doktorun hayatında yeni bir gerçeklik yaratır.