çok önemli sosyolojik çıkarımlar barındırır. neden kendi ihtilalimizi yapamayacağımızı, neden yüzyıl daha iktidarın elinde sarhoş beyinler olarak anlık itirazlarla sürünüp gideceğimizi gösterir. çünkü bu ortadoğu toplumunun en büyük derdi her zaman aşk meşk olmuştur. onun da en yüzeysel hali. en klişe hali. Neşet Ertaş daha çok 'aşk, insan, yaşam, ölüm, ayrılık, doğa, iyi, kötü vs vs...' üzerine eserler üretmişken Mahzuni Şerif bunların üstüne ontolojik, sosyolojik, epistemolojik, teolojik bir sürü eserler vermişti. hemen örnekler;mesela teolojik - Ey Arapça okuyanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu? İngilizce, Fransızca bize hitap kılmıyor mu? Başka bir teoloji - Gücenme ey Sofu Baba, Biz aşıkız, kör değiliz, Ver bir selam, Merhaibilik'e yar değiliz. Neşet Ertaş'a bakıyoruz, cahilmiş dünyanın rengine kanmış. Mesela Mahzuni'nin sosyolojisi - Yoksulun sırtından doyan doyanabunu gören yürek nasıl dayanır? İğit muhtaç olmuş kuru soğan, "Bilmem söylesem mi söylemesem mi?" Bir tane mi? Hayır daha bir sürü ama başka bir örnek - Boşa doğuşmeyin, bizim yiğitler sizi vurduranlar vurulmuyor, kim bilir nerde hangi koltukta, Kömürde tarlada yorulmuyor ki. Ya da mesela - Emekçiyim, sinede öfke yatar yine de umut gelen senede, Bu sene de böyle oldularla ekilemedi tohum dikilemedi. Neşet Ertaş, "Bilmedim, Gıymatını gadrını hata benim günah benim suç benim." Meeh. Ya şu adamın, yani Mahzuni'nin ontolojisine bakın; Seyyah oldum pazar pazar dolaştım bir tüccara satamadım ben ben, Koyum oldum kuzu ile meleştimbir sürüye katamadım ben beni. Daha başka nasıl anlatılır varoluş sancısı? Ya da mesela - Kaşların arasından domdom kurşunu değdi bir avcı vurdu ben, İn avcı beni yedi, "Ah dedim ağladımyaremi bağladım." Göbek atmadan dinlerseniz büyük çaresizliğinizi haykırdığını görürsünüz. Epistemoloji - Dünya kainattan kopup gelirken, Adem miyim, hayvan mıyım? Ben neyim? Adem ile Havva vücut bulurken, Cennet miyim? Şeytan mıyım? Ben neyim? Bunu tabi ömrü mühür gözlüsünü sakınıp kıskanmakla geçmiş adam düşünmez yani. Mesela bağlam dışı ama şurada Aşık Veysel'e de bir iki tokat atmışlığı var - Koyun vermiş, kuzu vermiş, ot vermiş, Fakirin hakkını neden kıt vermiş? Fakirler ot yutmuş, beyler et yemiş, "Neden sadık yarı, kara topraktır?" Koskoca Aşık Veysel'in de bir tane toplum derdiyle ilgilenmemesi zoruna gitmiş belli ki üstadın. Şimdi toplumu bu kadar düşünen, sanatını çok farklı alanlarda icra eden, müzikalitesi diğerinden fersah fersah üstün bir adam neden daha az sevilir ben hiç anlamam. Olum adamın şarkıları orkestralarca çalınıyor daha ne olsun? Ya tamam mesele - Şu garip halimden bilen işveli nazlı, Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen? Datlı dillim güler yüzlüm ey Ceylan gözlü, Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen? ise onun da alasını yapmış - Karlı dağlar kara bulut içinde, Yaylası hüzünlü yöresi bir hoşsevdalı yolcular umut içinde, Hayalin düğünü töresi bir hoşhan sarhoş hancı sarhoş, Yolda yabancı sarhoş, El çek tabip kalbimden, İçindeki sancı sarhoş. Neşet'i yine sevin. Sonuçta bir ikinci varsa o da odur. Ama şu son zamanlarda gördüğüm on kişiden dokuz buçuğu Neşet "yeaaa" diyor hep. Mahzuni var lan ayıptır. Sonuçta iyi bir aşk ozanı Neşet ama ayağına çorap olmaktan öteye gidememiş. Demiş mi mesela - Vietnam'ın suçu nedir? Hür yaşamak ayıp mıdır? Atom patlat ister kudur? Amerika katil katil! Yok. Anca 'Niye çattın kaşlarını bilmiyom yar suçlarımı.' Aynı anda on karıya yazmışsındır sen kesin bozkırın abazası.