Ağır, karanlık bir ormanda yürüyordum. Ağaçların dalları, karanlık gökyüzünü örten kalın bir örtü gibiydi. Hava, korku ve umutsuzlukla doluydu. Bir an, ayna gibi parlayan bir yüzey gördüm. Yüzüme baktım ama orada kendi yüzüm değildi.
Parlayan yüzeyde, kanatlı, parlak beyaz bir figür vardı. Melek yüzlü bir yüzü vardı, ama gözleri, derin ve karanlık bir çöküntüye sahipti. Yüzünde acımasız bir gülümseme vardı. Elleri, insan ellerinden çok daha uzun ve incecik, karanlık ve ürkütücü şekilde uzanıyordu.
Görebildiğim tek şey, yüzündeki melek yüzü ve karanlık, çöküntülü gözleriydi. Gözleri sanki tüm kötülüğü ve karanlığı içinde barındırıyordu.
Ve sonra, o yüzün altında, kanatlı bir figürün gözlerinin arasında, küçük bir şey gördüm.
Bir yüz. Ama bu yüz, meleğin yüzünün altında gizlenmiş, karanlık ve korkunç bir şekilde parlıyordu.
O yüz, bir şeytan yüzüydü.
Parlayan yüzeyde, kanatlı, parlak beyaz bir figür vardı. Melek yüzlü bir yüzü vardı, ama gözleri, derin ve karanlık bir çöküntüye sahipti. Yüzünde acımasız bir gülümseme vardı. Elleri, insan ellerinden çok daha uzun ve incecik, karanlık ve ürkütücü şekilde uzanıyordu.
Görebildiğim tek şey, yüzündeki melek yüzü ve karanlık, çöküntülü gözleriydi. Gözleri sanki tüm kötülüğü ve karanlığı içinde barındırıyordu.
Ve sonra, o yüzün altında, kanatlı bir figürün gözlerinin arasında, küçük bir şey gördüm.
Bir yüz. Ama bu yüz, meleğin yüzünün altında gizlenmiş, karanlık ve korkunç bir şekilde parlıyordu.
O yüz, bir şeytan yüzüydü.